|
Söylenceler
Bu söylencelerin hiçbirini ben uydurmadım. Ya bir yerlerde okudum ya da
birilerinden duydum. Bunların çoğu insanlar tarafından bilinir. Anonimdir.
Bu anlamda herhangi bir kaynak göstermem olanaklı değil. Belki bazılarını
duyduğum kişilerin adlarını ya da okuduğum kaynakları verebilirim. Ama tümü
açısından yeterli olmayacağını biliyorum. Aslında bu tür söylenceleri herkes
bir biçimde duymuş ya da okumuştur.
Ben bu söylencelerin çoğunu yaşlı
insanların anlatımlarından toparladım. Onlar da başkalarından duyduklarını,
çeşitli nedenlerle çeşitli kişilerden dinlediklerini, belleklerine
aldıklarını belirtirler.
Söylenceler, çoğunlukla bilimselliği
olmayan, söyleyeni belirsiz, ders çıkarılması gereken, yaşanmış ya da
uydurulmuş anlatılardır. Aşağıdaki örnekte olduğu gibi akılcı olmayan,
gerçeğe uymayan ancak düşündürücü olması anlamında değerlendirilmesi
gerekenler de çoktur.
Yüzülen derisini sırtına alıp yollara düşer
Seyit Nesimi. Gide gide bir köye, orada da bir çeşme başına varır. Çeşmedeki
kadınlar Nesimi’yi görünce önce ürkerler. Sonra içlerinden yaşlı bir kadın;
»Kimbilir ne büyük suç işlemişsin ki derini yüzmüşler,« deyince, Seyit
Nesimi, »Suçum doğruyu söylemek,« diye cevaplar. Kadın »Doğruyu söyleyene
kimse birşey yapmaz,« diye üsteler. Seyit Nesimi »Sen doğruyu söyleyene
birşey yapmaz mısın?« diye sorar kadına. Kadın, »Kimse birşey yapmaz,« der.
Seyit Nesimi, »Sen birgün gençliğinde samanlıkta...« diye başlayınca, kadın
bir taş alır ve »Sana bunu soran oldu mu« deyip Seyit Nesimi’ye vurur. Seyit
Nesimi »Bak sana da doğruyu söyledim taş vurdun,« der.
Ademin
yaratılmasından, Hz. Muhammet’in miracına kadar dini konuların neredeyse
tamamını söylencelerle zenginleştirmişiz. Örneğin, 5 vakit namazı Hz.
Muhammet miraçtan getirmiş. Gökyüzünün her katında kendisinden önceki
peygamberlere rastlar ve dönüşte sorarlar »Ümmetine ne götürüyorsun Hz.
Muhammet de der ki, 50 vakit namaz« Musa Peygamber »Bu çok fazla. İnsanlar
buna dayanamaz. Geri dönüp Allaha söyle, azaltsın« der. Bu gibi
söylencelerle efsanelerle zenginleştirmişiz.
»Zaten bu dünya kitabının ilk ve son sayfaları eksik«
diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyoruz.
Söylenceler toplumların
yaşam biçimini oluşturmakta da etkilidir. Geleneklere bağlılıktan dolayı
geçerli olmaktadır.
Alevi-Bektaşi İnancında:
Söylenceler
ilk defa kırklar cemi olarak anlatılır. Hz. Muhammet’in miraçtan dönüşte
uğradığı mecliste yaptıkları ibadet biçimi olarak kabul edilir ve dört
kapıdan ikincisi, tarikat kapısı olarak görülür.
Cebrail gelir, Hz.
Muhammet’e »Allah seni yanına çağırdı,« der. Hz. Muhammet Cebrailden el
tutar giderler. Yolda Hz. Muhammet’in önüne bir aslan çıkar. Hz. Muhammet
korkar. Allah nida eder ki, »Aslan senden işaret istiyor, yüksüğünü ağzına
ver.« Hz. Muhammet öyle yapar. Aslan çekilir. Hz. Muhammet varır Allahın
huzuruna, öncelikle bu olayı sorar. »Ne heybetli aslanın var. Beni yaşlı
gördü. Amcam oğlu Ali olsaydı ona karşı dururdu,« der. Allah, »O aslan da
sana tabi olup, senin peygamberliğini kabul edenlerdendir« der. Hz. Muhammet
eşiğini kıble olarak kabul ederek secdeye varır.
Allah ile doksan bin
kelime konuşurlar, bunlar otuz bini tarikat otuz bini marifet otuz bini ise
hakikat kapılarının kuralları olarak kabul edilir. Orada Allah Hz.
Muhammet’e iki salkım üzüm verir »Bunları torunların Hasan ve Hüseyin’e
hediye olarak götür.« der. Orada önüne bir dilenci çıkar. Hz. Muhammet
dilencinin mendiline bir tek üzüm tanesi atar. Tevhid-i mümin insanlara
hediye olarak getirir. Oradan gelip evine giderken bir kapıdan garip sesler
duyar ama yürüyüp gider. Allahtan, geri dönüp o kapıya varması buyruğu
gelir.
Hz. Muhammet varır, kapıyı çalar, içerden bir kadın seslenir:
»Kimsin« der. »Ben Hz. Muhammet’im.« Ama kapıyı açmazlar, yürüyüp giderken
gene Allahtan ses gelir: »O kapıya var.« Gene varır, kapıyı çalar. Yine aynı
kadın aynı soruyu sorar. Hz. Muhammet; »Ben peygamberim« der. Kadın, »Git
peygamberliğini ümmetine yap« der. Üçüncü defa Allah, »O kapıya varıp,
sıradan bir kişi olduğunu söyle,« der. Hz. Muhammet varıp kapıyı çalar
içerden yine bir kadın, »Kim o?« deyince, Hz. Muhammet »Ben fakir bir kulum,
sıradan bir kişiyim,« der. Bunun üzerine açarlar kapıyı. Hz. Muhammet girip,
onların kim olduğu sorar. »Biz Kırklarız« derler. Hz. Muhammet ama »Siz otuz
dokuz kişisiniz, büyüğünüz kim küçüğünüz kim?« diye sorar. Kırklar, »Bizim
küçüğümüz büyüğümüz aynıdır. Bizim birimiz kırk, kırkımız birimizdir.«
Birimizin bir yerinden kan çıkarsa hepsinin aynı yerinden kan çıkar.« derler
ve eklerler, »Birimiz, Selman arkadaşımız yiyecek getirmeye gitti.« Bir süre
sonra »Hü« diyerek Selman gelir. Hz. Muhammet önüne bir üzüm tanesi koyarak,
»Bunu bize paylaştır,« der. Hz. Muhammet şaşırır. Bir üzüm tanesi ama onlar
kırk kişi. Yeşil bir el gelip, »Üzümü ez ve birisine içir. Böylelikle kırkı
da içmiş olur.« der. Hz. Muhammet yanındakine içirir, hepsi mest olur. Aşka
gelir, semaha kalkarlar. Hz. Muhammet de kalkar semaha. Hz. Muhammet’in
başındaki sarığı yere düşer. Kırklar alır, yırtarak bellerine kuşanırlar.
Kemerbest yaparlar. Sonra Hz. Muhammet’i gönderirler. İmam Ali gelir,
»Miracın kutlu olsun ya Muhammet« der ve ağzından yüksüğü çıkararak Hz.
Muhammet’e verir. Hz. Muhammet bakar miraca giderken aslanın ağzına verdiği
yüksük. Hz. Muhammet İmam Ali’ye, »Evveli de sensin ahiri de sensin,
saddaksın (gerçeksin) ya Ali« der.
Miraçlama denilen bu olayı şiir
diliyle anlatan birçok aşık vardır ya da miraç olayının içinde geçen
konuları bir çok aşık deyişlerinde işlemiştir.
Cemlerde zakirler bunu
bağlama eşliğinde çalıp söyler. Olmazsa on iki hizmet eksik olmuş olur.
Semaha çıktıkları yeri söylerlerken semahçılar meydana çıkıp semah yaparlar.
Kırkların 17 kişisinin kadın, 23 kişisinin erkek olduğu kabul edilir. Kadın
erkek birarada ibadet yapılmasının kaynağı olarak gösterilir. Cem
yapılmasının kaynağı, cemde üzüm şarabı içme kaynağı, semah yapma kaynağı,
hizmetçilerin ya da görgü olacakların bellerine bağladıkları kemerbest
kaynağı, tevhit söyleme kaynağı çıkarır. Hepsinin miraç olayından kaldığı
kabul edilir.
Aslında Kırklar, İmam Alinin, Hz. Muhammet’in de
bilgisi dahilinde kurduğu gizli bir örgüt olduğu da söylenir; herkesi değil,
tam inanan mümin kişileri içlerine alan bir örgüt.
Hızır Söylencelerinden
Köyün birinde Kimilerinin divane, kimilerinin
deli dediği bir kişiye, yaşlı bir kişiden »Dokunmayın. Dediğini Allaha
yaptırır. Size zarar verebilir,« diye duyan genç kızlar, toplanır pınar
başında. Divaneyi çevirirler, »Bize Hızır’ı göster, dilekte bulunacağız«
diye zorlatınca, divane, »Yok. Siz deli misiniz? Ben ne bilirim?« filan
derse de, kızlar zorlatınca, »Tamam sabah güneş doğarken pınarın başında
olun. Gelir inşallah« der. Bütün kızlar sabah orada toplanır. Bir zaman
sonra bir kıratlı gelir dolu dizgin. Bütün kızlar korkudan kaçışır,
yüzlerini öte dönerler. Atlı gelir kızlara selam verir ama kimse korkudan
bakmaz.
Beklerler öğle vaktine kadar, başka gelen giden yok. Gidip
çevirirler divaneyi, kızarlar, »Hani gelmedi, niye bize gelir dedin,« Divane
»Nasıl olur, kimse gelmedi mi?« Kızlar, »Bir kıratlı geldi. Hışım ile selam
verdi. Bizi korkutup gitti.« Divane, »İşte o Hızır idi siz korktuysanız ben
ne yapayım« der. Kızlar bu sefer, »Bu olmadı, biz bilemedik ne olur bir daha
korkmayacağız, varıp dilek diler isteklerimizi isteyeceğiz, ne olur bir
daha« diye yalvarırlar. Divane, »Yarın gene aynı vakitte gelir inşallah,«
der. Ertesi gün gene beklemeye başlarlar. Biraz sonra, yaşlı bir adam
görünür. Eski giysiler içinde, perişan bir durumda yaklaşır. Bu sefer kızlar
tiksinirler. »Tu, bu nereden çıktı şimdi. Biz Hızır beklerken, bu çıktı diye
tiksintiyle yüzlerini öteye dönerler. Yaşlı adam gelip selam verir. Asasına
dayanarak gider. Kızlar gene epey beklerler ama başka gelen olmaz. Gider
gene divaneye çatarlar, kızarlar. Divane, »Neden gelmedi hiç mi kimse
gelmedi?« diye sorar. Kızlar, »Bir serseri geldi. Salya sümük birbirine
karışmış. Selam verip gitti. Başka da gelen olmadı« derler. Divane, »O
Hızır’dı. Ben ne yapayım başka der.« Kızlar gene olmadı diye yalvardılarsa
da divane, »Yok daha olmaz« diyerek bir daha kabul etmez kızların
isteklerini.
Bir Başka Hızır
Söylencesi
Adamın birisi gelir bir arif kişiye »Hızır
Hızır diyorsun çağırıyorum çağırıyorum hiç gelmiyor, nasıl
gelecek bu?« der.
Arif kişi adama der ki; 40 tane
tahta kaşık yap evine gelen her misafire yemek yedirirken birini
ver ve onu sakla 40 kişi geldikten sonra 40 kaşığı da al
bir ateş yak ve 40 kaşığı da ateşe at. Hızır’ın yemek
yediği kaşıklar yanmaz. Der adam öyle yapar 40 tahta
kaşık alır her gelen misafire sofrasında bir kaşık verir.
Misafir gidince o kaşığı saklar. 40 tane olunca ateş
yakar, atar kaşıkları. Bazı kaşıklar ateşten fırlayıp fırlayıp
çıkar. Adam anlar ki o kaşıklarla Hızır yemek yemiş.
O yüzden, her gördüğünü Hızır bilmek gerek
denir.
|
|