Geleneklerimizden Kısa Kısa
Kurt Ağzı Bağlamak
Hayvanlarından biri gelmeyen bir kişi gelir bu işi bilen birisine söyler.
Tahminen kaybolduğu yeri bildirir. O kişi aklınca genişçe daire çizer bir
bıçak alır. Kurandaki Şems suresi ayetini 3 defa okuyarak kapatır.
Kaybolan o hayvanı kurt görse bile yiyemeyeceğine inanılır.
Sırayla Köy İşleri ve Eskiden Söylenilen Takvim
O günleri sorduğum yaşlı ya da orta yaşın üstündekiler, »Neydi o günler«
diye başlıyor ve ekliyorlar, »Kalıçla ırgatlık, Ağustos sonlarına kadar
harman, derelerden tepelerden içmeye su çekmek, kar yağıncaya kadar tarla
sürmek, Mayıs ayına kadar kış, kar,« diyerek, o günlerin zorluklarını dile
getiriyorlar.
Kış boyu sadece ahırdaki mal ve davar ya da tavuklarla uğraşılır.
Mart ayında, koyunların, keçilerin yavruları olur. Tarlaları gübreleme,, bağ
bahçe işleri, sebze ekme.
Nisanda, kavun karpuz ekme, nohut gibi ekim işleri.
Mayısta, çapa, bağ belleme, ilaçlama, tarla, herk işi biter.
Haziranda, son ilaçlama, gübre, ırgatlık, yani orak zamanıdır. Arpalar
biçilmeye başlar.
Temmuzda, kışlık yiyecekler, bulgur, yarma, fasulye gibi kurutulabilen
kışlıklar hazırlanır.
Ağustos harman zamanıdır ama günümüzde Ağustosa harman kalmıyor. Biçerdöver
günümüzde birkaç günde bitiriyor işi. Harmandan sonra kışlık yakacak ve
yiyeceklerin hazırlığı yapılıyor.
Eylül de bağ bozumu, bahçelerin bozulması olur.
Ekimde tarlalara buğdaylar ekilir.
Bir Gündeki Vakitler
Horoz ötümü, şafak vakti, gün doğumu, kuşluk, öğlen, ikindi, akşam, ay
doğumu.
Eski Takvim
Koç katımı: Kasım başından 13’üne kadar.
Son yaz: Kasım ve Aralık ayının sonu.
Son güz: Kışın başlangıç günleri.
Karakış: Kışın iyice bastırdığı günler.
Zemheri: Kışın en yoğun olduğu günler kış avaralığı, soba başı sohbetleri,
kadınların çorap, kazak veya yün eğirme işleriyle uğraştığı zamanlar.
Zemherinin on beşi: Miladi takvime göre, Ocak aylarının sonları ya da kışın
yarısı olarak hesaplanır.
Gücük: Şubat ayı içerisinde bir zaman dilimi.
Mart dokuzu: Şubat ve Mart ayının 21’ine kadarki zaman. Kalleş olarak
beklenir. Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır sözü zamanıdır.
Soğuklar ya da kar her zaman beklenir.
Gavur küfrü: Yaklaşık Nisan sonu Mayıs ortaları.
Gavurun Küfrü Söylencesi: Köyün birisinde Müslüman
olmayan bir kişi varmış. Samanı çokmuş ama ihtiyacı olan isteyenlere de
vermemiş. Havalar iyice ısınıp hayvanlar dağa çıkmaya başlayınca, bakmış
saman çok var. Saklasa bozulacak. Hayvanlar da dağda yayılmaya başlayacak.
Komşuları çağırıp onlara dağıtmış. Birkaç gün sonra bir kar, bir fırtına
başlamış. Köyün mal davarı haftalarca dışarı çıkamamış. Komşularda saman var
ama o kişide saman yok. Onun için tüm hayvanları ölmüş, komşularınkiler
kurtulmuş. O kişi bir gün çıkmış sokağa, hem küfür edermiş komşulara hem de
»Sakla samanı gelir zamanı« diye söylenirmiş.
Gündönümü: Haziranın 21’inden itibaren günler kısalmaya başlar. Soğuk günler
bitmiş kış tehlikesi artık kalmamıştır.
Hayırlı Veya Hayırsız Kabul Edilen Günler
Yola çıkma, bir işe başlama, önemli bir girişimde bulunma olaylarında
devamlı iyi gün kötü gün diye ayırırlardı.
Pazar ve Pazartesi: Allahın dünyayı yapmaya Pazar günü başladığı, Cumartesi
bitirdiği inancı kabul edilir. O yüzden Pazar ve Pazartesini kutlu gün yani
iyi gün kabul ederler.
Salı günü: İyi gün olarak görmezler. Eskiden köyün yaşlı kişileri,
»Elinizden gelirse Salı günleri evden dahi çıkmayın« derlermiş.
Çarşamba, Perşembe; Hz. Muhammet’in Miraca gittiği gün olarak kabul edilir.
Yapılacak işler varsa başlanır.
Cuma ve Cumartesi; Her hangi bir işe başlamayı uğurlu saymazlar, yani iyi
kabul etmezler. Cuma günü ibadet günü ve daha çok, Hz. Hüseyin’in şehit
edildiği gün olarak kabul edilir. Hiç iş yapmazlar. Başlanılan işler dahi o
gün bırakılır yapılmaz, tarlada çift dahi sürülmezmiş.
Geleneklerimizden Gözüme Takılanlar
Geleneklerimiz çevremizdeki köylerden birçoğu ile aynıdır. Başta da
belirttiğim gibi çevremizdeki köylerin 6 tanesi Salmanlı Aşiretindendir.
Eski den yaşlıların söylediklerine göre:
Sabah, Balım Sultan, öğlen ikindi arası, akşamüzeri, Celal Abbas,
akşam ise Abdal Musa gezer imiş.
Bu vakitlerdeki istekler dilekler ya da edilen yeminler onların isimlerine
yapılır.
Sonbaharda kavaklar yapraklarını dökmeye, üst taraftan başlarsa, o yıl kış
çok sert olur, uzun sürer derler.
Akşam yıldızı, doğudan güney tarafına doğru giderse kış çok olur. Eğer
batıya doğru giderse kış hafif geçer, diye fikir yürütürler.
Güvercin uğurlu, turna sevilen hayvandır. Keklik pek sevilmez. Kınalı
kekliğin Kerbela’da Hz. Hüseyin’in kanına ayaklarını batırdığı
söylencesi vardır. Tavşan uğursuz bir hayvan olarak kabul edilir. Bir iş
yapmaya giderken tavşana rastlanırsa o işin olamayacağı yorumu yapılır.
Tilki uğurlu hayvan olarak kabul edilir.
Harmandan kalktıktan sonra ilk iş, buğdaydan olan kışlık yiyecekleri
hazırlamak olur. Bunlar da, yarma, bulgur, tarhanalık, düğürcek gibi
yiyeceklerdir. En önemlisi soku dövmek ya da seten çekmek de denilen
araçlarla kaynatılmış ve kurutulmuş buğdayları kepeklerinden ayırmak. Seten
denilen taşın yuvasında buğdayları ezmesi için hayvan kullanıldığı için pek
dikkat çekmez ya da folklorik yanı pek yoktur. Ama el taşında çekmek
önemlidir. El taşı denilen usul şöyledir: Alta ve üste konulan taşların
üsttekinin tutacak yeri, ortasında buğdayları koymak için delik vardır.
Tutacak yerinden 3 ya da 4 el aynı anda üst üste tutacak
şekilde uzundur ve yapabilen bir kişi taş dünerken buğdayları deliğe devamlı
bir eliyle boşaltır. Bir eliyle taş döndürenlerle birlik taş döndürür. Taş
çektirecek evde birkaç taş birden kurulur. Komşular dayanışma amacında
yardıma gelirler. Önceden haber verilir. Grup halinde oldukları için beraber
türkü söylemeler, mani uydurmalar ya da şakalaşmalar bu işi bir eğlence
havasına sokar.
Çayırlardan Toplanan Yiyecekler
At cırtlığı, kazankara, kuşkuş, tekercen, yemlik, madımak, keçi kulağı,
hardal, cücursağı, gıcgıc, ebe gümeci.
Kışlık Kurular
Bulgur, yarma, tarhana, patlıcan, domates, fasulye, limon yerine yabani erik
kurutulur. Ayrıca kayısı, armut kurutulur.
Çocuk Yetiştirme
Höllük: İnce elenerek elde edilen toprak.
Çocuk doğduğu günlerden itibaren belden aşağısı çıplak olarak bu ince ve
ısıtılmış olan toprağa konularak bezlerle sarılır, üstünden de başka bir
bezle kolları da sarılarak, kundak denilen durum yapılır. Bu şekilde sarmaya
»sömelek« de denir.
Çocuk çişini yapınca höllük bunu emerek yok eder ve çocuğu sıcak tutar
belden aşağısında pişik veya yanmalar olmaz. Günde ortalama üç defa
değiştirilir. Değiştirilirken höllük yenilenir ya da duruma göre temizlenir.
Al Basması
Doğum yapan kadınların, doğum yaptıktan sonra 40 gün içerisinde
rastlayabileceklerine inanılan; tabiri caizse, bir dudağı yerde bir dudağı
gökte, göğüsleri dizinde bir cadı kadınıdır. 40 gün geçtikten sonra
bu olaydan kurtulduğunu bu durumu atlattığını söylerler. Onun için doğumdan
itibaren 40 gün boyunca doğum yapan kadını yalnız bırakmazlar.
Yöremizde bazı kişi ya da evlerde al kadınından alındığına inanılan bez
parçaları vardır. Bu bez parçalarının olduğu eve gelemez inancı hakimdir.
Sözde bu bez parçalarını alan kişi al kadınını zorda bırakarak almıştır. Al
kadını da elbisesinden bir parça koparıp verir ve »Bu parçamın olduğu yere
uğramam« diye söz verir. O yüzden al kadınının bez parçasını doğum yapan
kadınların yastığının altına falan koyarlar.
Kurşun Dökmek
Nazar değmesine karşı kurşun dökme olayı vardır. Bir kalburun içine bir tas
ya da tabak içine su konur. Su içine iğne, kenara ekmek ve süpürge çöpü bir
tarak ve bıçak konur, eriyen kurşunu getirilir. Nazar değen kişinin üzeri
bir çarşafla kapalıdır. Kurşun dökme tavası vardır. Uzun saplı oval bir
biçimde, bu tavaya normal tuzsuz yağ konur. Kurşun içine konup ocakta alevli
ateşte eritilirken fatiha ve ihlas suresi okunur. Eriyen kurşun tavasıyla
tastaki suyun içine alevli bir şekilde dökülür. O kurşun şekil alır ve
kurşun döken kişi kurşunun aldığı şekle bakarak, nazar değdiğini, hatta
kimin nazarının değdiğini tarif eder, böylelikle o kişi iyi olurmuş.
Körkülü Yusuf Ağa Dede (Potuk Dede) kurşun dökermiş. Haydar Hocanın
eşi Firdevs’e el vermiş. Firdevs de başlamış Kamışlı Köyünde
nazar değdiğine inananlara kurşun dökmeye. Sonraları kızı Kevser
(annem) el almış öğrenmiş ve yapmıştır. Daha sonra Cullun Bektaş’ın
eşi Sultan da kurşun dökmeye başlamış. Gelenekte bu gibi şeyler soy
sürer. O yüzden anneden kızına geçer. »El vermek« de denir. Kızı o işi yapan
annesinin elini öpmüş ve o mesleği almıştır denir.
Yağmurun Ali’nin Garip’in eşi Leyla kurşun döküyor o da
Yanıcaklı olduğu için eli Yanıcaklı Battal Ağanın karısı Haçça Anadan
el almış.
Tuz Çevirmek
Gene nazar değmesine karşı başka bir yöntem:
Nazar değdiğine inanılan kişinin iyi olması için birisi eline bir tutam tuz
alır. Nazar değen kişinin başı üzerinde, ihlas suresini okuyuncaya kadar
çevirir. Götürüp ocak ya da sobaya, yani ateşe atar. Nazar değen kişi iyi
olurmuş.
İğne Atmak
Bir kişinin her hangi bir yerine yel durması halinde ya da başı, dişi, kolu,
bacağı ağrıdığında, bir tasa su konur. 3 iğne alınır, çevre
köylerdeki ocak olarak bilinen (dini açıdan kutsal olarak bilinen evler)
3 yere bu tasa, hangisinin hangi yere olduğunu belirlenerek iğneler
konur. Akşam konulur ,sabah bakılır. Hangi iğne pas tutmaya başlamış ya da
tutmuş ise o ağrı için o köye, o ocağa gidilip ovulur.
Felçlilerde
Köyümüzde felç olma şüphesinde:
Sağ tarafı felçliler; Nesimi Keşliği Köyündeki ocağa, sol tarafı felçliler,
Karkın Köyündeki ocağa giderler. Mehmandılı Arif Ağaya giden felçli
başka yere gidemez diye bilinir.
Hıdrellezde Bacaya Taş Dizmek
Hıdrellez çöreği yapılır. Güneyin başı tekkesine çıkılıp orada cem yapılır.
Adağı olanlar varsa getirir orada yenilir. Bunlar, halkın Hızır İlyas
bayramı dediği 6 Mayıs günü yapılır.
Evden bir kişi evin bacasının etrafına evde kaç kişilerse o kadar taş dizer
ve mal ya da davardan da belli olanların adına da taş dizilir. Hangi taş
kimin adına dizilmişse ona dikkat eder. Hemen, ertesi sabah erkenden gidilip
taşların altına bakılır. Hangi taşın altına karınca ya da her hangi bir
böcek gelmişse »Devlet onun başında« denir. Yani şans ondadır derler.
Tekkeye çıkılır cem yapılırdı. Köyün genç kızları delikanlıları bir araya
gelip, eğlenceler tertip ederlermiş. Örneğin anlatılanlara göre, Solağın
Bacısı Ağkız’ın yanına toplanırlarmış. O da bir çömlek içine,
katılanların küpe bilezik, kolye, boncuk gibi eşyalarını atar ya da bir
leğene su doldurulur içine küpe bilezik kolye gibi şeylerini atar ve çiçek
ile suyu doldururlarmış. Sıra ile herkes elini çömleğe sokarak bir şey çeker
Ağkız da her çekilişe bir mani söylermiş.
Bir Mani Örneği
- Maniyi baştan söyle
Kalemi kaştan söyle
Benim karnım acıktı
Sen bana aştan söyle
Çıkan şeylere ve manilerin anlamlarına göre gülünüp
eğlenilirmiş. Gene Hıdrellezde bacadan dışarıya kaşık atılırmış. Kaşık ağzı
yukarıya dönük düşerse o yıl bolluk olacağına, eğer ağzı yere dönük düşerse
o yıl kıtlık olacağına işaret olarak görürler.
Çocuk Kırkı
Doğan çocuk 40 günlük olduğunda kırkını çıkarma denilen bir olay
yapılır.
Elbiseleri, yatakları herşeyi yıkanır. Çocuk yıkanır ve üzerinden kalbur ile
su serpilir. Suya altın küpe, yüksük gibi şeyler atılır. Serperken de 3
kez ihlas suresi okunur. Öylelikle çocuğun kırkı çıkmış olur.
Davarların Kırkı ve Yüz Çöreği
Ekim ayı sonları koç katımı zamanı olarak bilinir. Ortalama 20 koyuna
bir koç hesap edilir. Davarın dölü denilen zamanda, Mart ayının sonlarına
denk gelir, yani koyunlar keçiler, yani sürü kuzulamaya başlar. Nisan ayı
sonlarına doğru davarın kırkı çıkarma olayı yapılır. Sürünün eve gelip
yavruları annelerini emmesi için bırakıldığında, kovayla su getirilir.
İçerisine kırk tane taş konur. İhlas suresi okunarak su sürünün üzerine
serpilir. Buna da davar kırklamak denir.
Davar kırklama olayı olmadan önce sürünün önü kesilmez, yani önünden
geçilmez.
Koç katımından zemherinin 15’ine kadar 100 gün geçer. Yani
Şubat sonlarıdır. Köse oynatma zamanı gelmiştir. Köse oynar ve yüz çöreği
denilen olay yapılır. Sürü sahibi kül çöreği yapar. Çobana verir.
Çoban o gün bayır olan bir yerden sürüyü geçirir ve orada üst tarafa geçerek
çöreği yuvarlar. Çörek hangi koyun ya da keçiye değerse onun ikiz yavrusu
olacağına inanılır. Tabi ki, çöreği çoban yer.
Kış Oyunları
İnsanlar kış gecelerinde, hem ısınır hem de hoş vakit
geçirmek için çeşitli oyunlar oynarlar.
Külbastı
Ocakta yanan odunların külü düzlenir (o zamanlar henüz sobanın bilinmediği
dönem). Bir kişi aklından tespit ettiği kişi adına çizgi çeker, ötekiler
çekilen çizgilerden birer tane seçer kendisine almış olur. Çizgiyi çizen
kişi kimin şansına kimlerin çıktığını söyler. Kimisinin şansına yaşlı
insanlar, kimisinin şansına eşek, köpek filan çıkar buna gülüşülüp
eğlenilir.
Kül Çöreği
Meşe ağacının külü tülbende konup suda kaynatılır. Duruladıktan sonra o
suyla hamur yapılır. Meşe külü kurbandan sayılır. Hamurun içine yumurta ya
da süt konularak ekmeği yani çöreği yapılır.
Değirmen Çöreği
Bütün herkesin »çok tatlıdır« dediği bu ekmek özellikle değirmende yapılır.
Unu olduğu gibi su ile karıp, taş üstünde sac arasında pişirilip, varsa
yumurta çalar bir daha ocağa konur, gene alıp suya sokar beze sarar soğutur
ve yenir, her değirmene gidenin yemek istediği bir tattır.
Pece Pece Kaç Pece
Gene ocak başlarında ısınırken oynanan oyunlardan birisi de pece pece kaç
pecedir. (Pece, Baca demektir). Oynayanlardan birisi sorar. »Pece pece
kaç pece?« Öteki, »Kaç oğlu var kaç kızı?« der. Soran »3 oğlu 2
kızı« der. Öteki bilecektir elbette komşulardan ya da köyden birileri
sorulması yani tanıdık olması gerek. Cevap veren kişi bilmeye çalışırken,
soran kişi »Atımın kuyruğu uzadı« ya da yakınlaşırsa »Atımın kuyruğu
kısaldı« gibi yardımcı olur. Bilemezse, bilmeye çalışan kişi sorana,
tekkelerden birisini ya da dedelerden birisini verir. Soran, »Gel yiyelim
içelim sen anandan bir tavuk ben anamdan. Bir tavuk etini biz yiyelim,
götünü düşmanlarımız yesin« der ve cevabını kendisi verir. Böylelikle vakit
geçirilir.
Köse Gezdirmek
Köyde eğlencelerden birisi de köse gezdirmektir. Şubat ayı başlarında
çobanların yaptığı bir oyun, eğlence olarak bilinir. Koyunların, keçilerin
karnındaki yavruların canlanması olayı ile bağlantılı olarak düşünülür. Köse
oynayacak ve hayvanların karnındaki yavrular canlanacak belki de. Davarım
çoğalıyor diye bir sevinme olayıdır. Yapılışı: Akşam karanlık olunca başlar
oyun. Bir çoban bol bir aba giyerek, abanın altını kalın elbise veya keçe
gibi şeylerle doldurur yere düştüğü zaman hiç bir yeri acımayacak şekilde ve
elbisesini zil ve çanlarla süsler. Hareket ettikçe büyük bir gürültü olur.
Yanında kadın kılığına giren birkaç kuzu çobanından gelin olarak, birkaç
tane genç de yüzleri siyaha boyanmış tavşan veya Arap şekilli kişi olur.
Köyün gençleri ile beraber, her eve gürültülü bir şekilde varırlar.
Vardıkları evin uygun bir yerinde köse oyun oynar yanındaki tavşan veya Arap
kılığına girenler ve gelinler de beraber olur. Bu arada gençler yanlarındaki
gelinleri çalmaya, kaçırmaya çalışır. Köse hem oynayacak, hem gelinlere
sahip olacaktır. Biraz oynayınca köse kendisini yere atar, düşer bayılır.
Etrafındakiler başına toplanıp ağıt yakarlar, »Kösemin gözleri humar, birin
açar birin yumar, ablasından bahşiş umar, kalk gidelim küçücüğüm« diye,
çeşitli manilerle o evden bahşiş isterler. Ev sahibi zaten seyir için
çıkmıştır ve hazırlıklıdır. Kösenin ağzına şeker atarlar. Yağ, bulgur, soğan
gibi şeyler getirir verir. Kösenin ağzına şeker verenler, yanındakilere de
şeker verirler. Öylelikle bütün köydeki evler dolaşılır. Toplanan
yiyeceklerle eve gelirler, orada pilav pişirip eğlencelerine devam ederler.
Çiğdem Gezdirme
Kış bitimine doğru karlar erirken çiğdemler çıkmaya başlar. Soğuk kış
günlerinin, yerini güneşli günlere devretme zamanıdır. 8 ve 16-17
yaşlarındaki çocukların yaptıkları bir şeydir.
Öksüz çiğdem gezdirmek ve sarı çiğdem gezdirmek vardır. Mart ya da Nisan
başlarında olur.
Çiğdem toplamaya giden çocuklar topladıkları çiğdemleri bir iğde dalının
dikenlerine tek tek takarak o dalı süslerler. Ellerinde torba veya heybe
ile, maniler söyleyerek kapı kapı gezerler. Mani çoğunlukla şöyle söylenir:
- Çiğdem çiğdem çiçecik
- Dedem oğlu göçecik
- Bir verenin kızı
- İki verenin oğlu olsun
- Kız çatlasın ölsün
- Oğlan bize yoldaş olsun
Sellali salavat, diyerek salavat getirirler.
Vardıkları ev, yağ veya bulgur gibi yiyecek verir. Topladıkları yiyecekleri
bir evde pişirir yerler ve eğlenirler.
Sin Sin Oyunu
Eskiden oynanırmış. Bizim yetişme çağımızda oyun oynanmıyordu. Yöremizde
eski zamanlarda düğünlerde oynanan ünlü bir oyunmuş.
Sektim Oynamak
Bir tek taş ya da bir belli yer kale olarak tespit edilir. Bir kişi ebe
olarak tespit edilen yerde durur ve tek ayakla gelerek oynayanlara dokunur.
Kime ayakla vurursa, vurulan kişi kaleden başlayarak sekerek gene ötekilere
vurmaya çalışır. Seken kişi basarsa, gören, »Dile dile vurun« diye adını
söyler, oynayanlar kaleye kadar vurarak kovalar.
Ara Gitti
Ara gittim oynamak derdik. Oynayacaklar iki grup olur. Bir taş konur ya da
bir duvar köşesi tespit edilir. Bir grup tespit edilen yerle kendi
aralarından ötekileri geçirmez ve ötekilere elle vurur. Elle vurduğu kişi
oyun dışı kalır. Aradan geçen kişi aradan geçtiği yerden itibaren dışta olan
kişileri oyun dışı bırakmış olu. tespit edilen yer ve ilk kişi arasından
geçerse hepsini oyun dışı bırakmış olur ve yenmiş sayılır. Yenilen takım
dizilir, ötekiler aradan geçmeye çalışır.
Aşık Oynamak
Aşık, koyun ya da keçilerin arka ayaklarının ayak bileklerinden çıkarılır.
Aşık oynayanların bir tane şaka dedikleri iri aşığı vardır. Öteki aşıkları
dizerler. Belli bir mesafeye çekilirler ve dizili olan aşıklara vurmaya
atarlar. Elindeki şaka ile vurduklarını alırlar. Şakaları özel biraz
düzeltmeler yapılır. Atıldığında geldikleri şekle verilen isimler vardır.
Yumurta ve Portakal
Yumurta ve portakal gibi yuvarlak olanlarla oynanan oyundur. Bayır bir
yerde, bir sopa engel olarak konur. Engel aniden çekilerek yuvarlanmaları
sağlanır. En önde olan, yani en uzağa yuvarlanan ötekilerini alır.
Yumurta oynamak ise bildiğimiz pişmiş ya da çiğ yumurta birbirine vurularak
oynanır. Yumurtası kırılan kişi yenilmiş sayılır.
Yüksük Oyunu
Bir odada oturan kişiler, ne kadar kalabalık olursa olsun, bir kişi elinde
bir yüksükle, oturan herkese iki eliyle yüksüğü bırakır gibi yapar. Herkes
iki elini birleştirmiş şekilde alır gibi yapar. Yüksüğü dağıtan kişi kime
yüksüğü bıraktığını bildirmez. Yüksüğü alan kişi de aldığını kimseye fark
ettirmez. Dağıtan kişi bir mendilin ya da benzeri bir bezin uç tarafını
düğüm yaparak, bir kişiye avucunu açmasını söyleyerek vurur ve yüksüğün
kimde olduğunu sorar. Vurduğu kişi, yüksüğün kimde olduğunu bilmek amacıyla,
birisini söyler, eğer bilirse yüksüğü dağıtmaya başlar. Bilemezse, dağıtan
kişi onun avcuna gene vurur. İddiasına birbirine sopa attırmak için devamlı
bir birini söyleyen arkadaşlar vardır. Ya da hafif vuranlar sert vuranlar
iddialaşır. Oyunda hoş vakit geçirilmeye çalışılır.
Tengilim
Çobanlar yerde değneklerine takla attırarak uzağa atmaya çalışır. Kimin ki
daha uzağa giderse o kazanmış olur.
Irgatlık ve Harman
Irgatlık tarlalardaki tahılların biçilmesine Haziran ayı
sonlarında ya da Temmuz ayı başlarında arpalardan başlanır. Çünkü arpa önce
biçilme durumuna gelir. Biçilme eski zamanlarda kalıç denilen yarım
ay şeklinde bıçak sapından biraz büyük sapı olan bir el aleti ile biçilirmiş
deste olarak sol elle tutulur sağ eldeki kalıçla kesilir. Yığın halinde
yığılır tarlada. Arpalar biçilinceye kadar buğdaylarda biçilme durumuna
gelir.
Buğdaylar da eskiden kalıçla biçilirmiş. Ama sonraları tırpan denilen
aletle biçiliyor. Erkekler tırpanla biçer, kadınlar biçilen buğdayları
çatal denilen aletle yığın haline getirirler. Dırmık denilen
aletle tarla dolaşılır. Yerde kalan buğdaylar toplanmış olur.
Bütün tarlalar biçilip, tarlada ara ara yığın halinde toplanır. Yığınların
ağzı poyraza gelecek şekilde yığılır. Poyraz yeli estikçe tam olgunlaşmamış
başakları olgunlaştırır. Hatta kırmızılaştırır güzelleştirirmiş. Irgatlık
bitmiştir.
Harman başlayacak ama önce tarladaki tahılları getirmek için kağnıya
karaçav denilen sistem kurulur. Karaçav, kağnının tahtalarının
uzatılması, genişletilmesi, tarladaki tahılların çok yüklenebilmesi için
ayarlanmasıdır.
Düğün
Eskiden anneler babalar oğullarının evleneceği kızı seçer tespit ederlerdi.
Evlenme yaşına gelen oğlan babası çevresinde kendi evlerine uygun gördüğü
kızı köyden ileri gelen ya da aile büyüklerinden birileriyle gider
isterlerdi. Evlilikler daha çok yakın çevrelerden, daha da ilerisi
akrabalardan olurdu. Annenin babanın seçtiği kızı evlenecek oğlanın görmesi
dahi gerekmezdi. Çoğunlukla görmüyordu. Dünür giden grubun önde gelen
kişisi, bir müddet sohbetten, hal hatır sorma faslı bittikten sonra »Biz
hayırlı bir iş için buraya geldik. Allahın emri peygamberin kavli ile
kızınızı oğlumuza istiyoruz« der. Onlar da gönüllü ise »Allah yazdıysa biz
ne diyelim« diye olabileceğini işaret ederler. Zaten önceden duyurulmuş,
gelip şöyle ya da böyle kızı görme olaylarından dolayı kız evinin haberi
olmuştur. O günkü konuyu da biliyorlardır. Öylece başlanılan evlendirme
işleri, şerbet içme, başlık konusu, yüksük takma, nişan yapma fasıllarıyla
ilerler. Eğer nişan süresi içinde kurban bayramı, şeker bayramı olursa oğlan
evi gelin kızlarına hediyeler götürür. Damat kaynanasının kaynatasının elini
öpmeye gider gelir.
Bu süre içerisinde düğün günü kararlaştırılmış, alınması gerekenler alınmış,
hazırlıklar yapılmış, amcaya dayıya alınması gereken hediyeler
hazırlanmıştır.
Bir hafta önceden düğün sahibinden bir kişi veya uygun gördüğü birisi, bütün
köyü ev ev gezerek okuntu denilen bir davetiye verir. Bu eşarp, bir metre
bez ya da havlu olabilir. Birinci dereceden yakınlara dayı amca gibilere,
ayakkabı ya da gömlek gibi şeyler verilir. Sağdıç evi tespit edilir. Sağdıç,
devamlı damadın sağında bulunan, evlilikle ilgili onu bilgilendiren kişi
demektir. Ama bu değişime uğramış 1960’lı 1970’li yıllarda
küçük çocukları sağdıç olarak tespit ediyorlardı. Hatırlıyorum, Yağmurun
Ali’nin Hüseyin beni kucağında götürdü. Sanıyorum Havus’un
eviydi. Elbise giydirdiler, hediyeler verdiler. Kucağında geri getirdi.
Sonradan öğrendim, Musa Kahyanın Satılmış’ın düğünüymüş. Gelin sağdıç
olan kişiye yaşam boyu »sağdıç ağa« der.
Bayrak kalkar, düğün evine bir direk dikilir. Yarım metre kadar bir yatay
tahta, onun bir ucuna beyaz, bir ucuna kırmızı bez takılır. Bu kırmızının
anlamı eski gelenekte kız çocuğu yetişkin olunca evlenme zamanının geldiğini
belirtmedir. Kafasına kırmızı başörtüsü bağlar. Beyaz ise damat açısından
aydınlık ve temizlik anlamındadır. Zaten günümüzde anlamını bileni bulmak
zor. Sadece gelenekselleştiği için yapılıyor.
Bu bayrakların üstüne soğan ve elma takılır. Elma cennet taamı, soğan ise
acınız tatlı olsun diye. Bunları köyün gençlerinin taş atarak düşürmesi
gelenektir.
Düğün özellikle Perşembe akşamları başlar. Bayrak dikilir. Perşembe iyi gün,
uğurlu olur diye bilinir. O gün akşama köy bir bir gezilip davet edilir,
yemek verilir. Bayrak ekmeği diye gelenlere yemek verilir. O akşam, düğüne
geleceklere çay dağıtacak kişi ve düğün kahyası saptanır.
Cuma günü, davul zurna ile düğün sahibi kadınlardan biri ve mahallenin
çocukları beraber, her kapıya vararak davet eder. »Düğünümüze buyurun, Allah
sizin oğlunuza kızınıza da nasip etsin« diyerek her evi davet eder.
Düğüne gelenleri davul zurna karşılar. Gelenler davulcu ve zurnacıya bahşiş
verir. Davul zurna halay çekenlere bile çalıyorsa, gelenleri gördüğünde
oynayanları bırakıp gelenleri karşılar. Gelenler aldıkları davetiye (okuntu)
karşılığında, gene okuntu denilen hediyeler getirirler. Yakın akrabalar,
koyun keçi gibi düğün sahibine yardım getirirler.
Cuma günü özellikle, gençlerin yoğun oynadığı gündür. Yaşlılar muhabbet
meclisleri oluşturur, kendilerince neşelenirler.
Gelin gelecek eve ya da köye uzaksa, Cuma günü akşam ekmekçi ya da yemekçi
ya da kınacılar denilen bir grup gider. Maksat gelin almaya gelenlere
yiyecek yemek hazırlamaktır. Gelin olacak kızın kınasını yakmak gelin olmaya
hazırlamaktır. Ama genellikle Cumartesi günü giderler. Geline giydirilecek
elbiseyi ve kınayı alıp gelin evine giderler. Yemekleri yapar, gelinin
ellerini kınalarlar. Gelin almaya gelenlere yemek verilir. Gelinin köylüleri
de o gün gelin evine geleceği için epey yemek yapılır.
Akşam gelin olacak kızın ellerine kına yakılır. Eskiden pek öyle özel bir
şeyler yapılmazmış. Herkes dağılınca yatma zamanı, gelin olacak kızın
ellerini annesi ve yakın arkadaşları kınalarlarmış.
Pazar günü gelin almaya ,oğlan tarafından gelirler. Gelirken gelin
tarafından gençlerden bayraktarlar da oluşur.
Bayraktarlar: Bu konuyla ilgilenenlerden birkaç kişi, sopaya takılmış bir
bayrak ile gelin almaya giden topluluk ile beraber gider. Bunlara samen
ya da samenler de denir. Oğlan tarafından gelenleri, kız tarafındaki
bayraktarlar grubu, yolda karşılar. Karşılıklı sual sorar, cevap beklerler.
Örneğin,
- Kim indirdi gökten yere kelamı
- Kim götürdü yerden göğe selamı
- Yerde insan gökte melek yok iken
- Cenabı hak kime verdi selamı
Cevap beklerler,
Örnek
- Hey bayağı bayağı
- Elindedir dayağı
- Bir çuval karıncanın
- Kaçtır eli ayağı
-
- Hey bayağı bayağı
- Elindedir dayağı
- Bir çuval karıncanın
- Kitaptır eli ayağı
ya da
- Mim üstünde mim durur
- Cim üstünde cim durur
- Ali gazaya giderken
- Sağ yanında kim durur
-
- Mim üstünde mim durur
- Cim üstünde cim durur
- Ali gazaya giderken
- Sağ yanında Cebrail durur
Ya da esprili olur,
- Dam başında arılar
- Birbirini korular
- Samenlere nazar etmeyin
- Tusba burunlu karılar
Soru cevaplardan sonra yenen, karşı tarafın bayrağına el
koyar. Ama karşılığında bir tavuk ya da benzeri bir şey alarak geri verir.
Bu sırada davullar zurnalar oğlan tarafından gelenler gelenekleri yerine
getirirler. Önce, sini çıkarma işi.
Sini çıkarmak: 3 tane tepsi, birine, çerez (kuru üzüm, leblebi,
fındık, fıstık gibi şeyler) üzerine gelinlik, elbiseleri konur. Birine, gene
çerez üzerine tozak ve areçin (bunlar, gelin olanın kafasına takılan gelenek
selleşmiş sepetten yapılan taç benzeri ve etrafına sarılan, bağlanan
şeyler.) Tepsinin üçüncüsüne gene çerez, üzerine, iç elbisesi ve yelek
konulur.
Siniler muhtarın evinden, kız evine 7-8 yaşlarındaki çocukların
kafaları üstünde, kadınlar tutunarak getirirler. Bayraktarlar, salavat
çekilerek kız evine getirirler. Kız evinde kapıyı kilitlerler, düğün kahyası
para verir açtırır. Siniler kız evine bırakılır. Kız saklama olayı vardır.
Oğlan tarafından gelenler kadınlar, onlara yenge denir. Gelin kızı
bulmaya gelirler ama gene kapı kilitlenir. Düğün kahyası bahşiş verir
açtırır. Kız, samimi arkadaşlarından birinin evinde saklanır. Bu olay gelin
olacak kızın arkadaşlarıyla beraber sıraya dizilirler. Üzerleri çarşaflarla
kapatılır. Oğlan tarafından gelen yengelerin, bir defada gelin olacak kızı
bulmaları gerekir. Bir defada bulamazlarsa, gelin olacak kızın arkadaşları
bahşiş alırlar. Bir defada bulurlarsa bahşiş almazlar.
Gelin olacak kızı salavat vererek babasının evine getirirler. Köyün
kadınları, gelinin elbiselerini, gelinliğini giydirirlerken, erkekler
kurulan sofralarda yemeklerini yerler. Zaten bütün düğüne gelen herkese
yemek verilir.
Gelinin elbisesini giydirirken söylenen, şiirsel, mani türü, dualar vardır.
Bunu bilen ve söyleyebilen kişiler vardır.
Önce entarisi giydirilir, giydirenler şunları söyleyerek giydirirler.
Atlet giydirirken,
- Kim eğirdi kim dokudu bu libasın bezini
- Şit Peygamber eğirmiştir dokumuştur bu libasın bezini
- Sultan Süleyman’a sürdü yüzünü
- Verelim Muhammet’in canına salavat sellali salavat
Yelek giydirilirken şunu söylerler,
- İşte geldi kuduretten yeleği
- Amin deyin kabul olsun dileği
- Gök yüzünde pervaz dönen meleği
- Verelim peygamberin canına salavat sellali salavat
Eşarp örtülürken şunu söylerler,
- Geldi kondu devlet tacı başına
- Kim karışır yaradanın işine
- Mevlam ömür versin yiğit başına
- Verelim peygamberin canına salavat sellali salavat
Şalvar giydirilirken şunu söyler,
- İşte geldi kuduretten tumanı
- Gidi Yezit kaldırmadı gümanı
- Her nereye gitse bulmaz amanı
- Verelim peygamberin canına salavat sellali salavat
Kuşak (Kemer) bağlanırken şunu söylerler,
- Kuşak kuşatmak kimden kaldı uludan
- Pirim Hünkar Hacı Bektaş Veli’den
- Kuşatalım kuşağı uğrumuz hayırdan
- Verelim peygamberin canına salavat sellali salavat
En sonrada, gene bir eşarp gibi kırmızı renkli bez
örtülür. Buna al denir. Şu söylenir:
- İşte geldi kuduretten yağlığı
- Her kuluna nasip eyle beyliği
- Allah cümlemize versin sağlığı
- Verelim peygamberin canına salavat sellali salavat
Ve gelin başı övmek başlar. Gelin ayaktadır. 2
kişi kolundan tutarak, hafifçe sağa sola sallayarak şunu söylerler:
- Anam seni orta yere dikerler
- Parmağına altın yüzük takarlar
- Sen güzelsin seni bize yakarlar
- Muhammet’in düğünü var cennette Allah evinde
-
- Hatice Ana boğum boğum bağladı
- Fatıma ana zari zari ağladı
- Muhammet kızını gelin eyledi
- Muhammet’in düğünü var cennette Allah evinde
-
- Ayağına giymiş nurdan nalini
- Gider cennet bahçesinde salini
- Biri Meryem biri Asiye gelini
- Muhammet’in düğünü var cennete Allah evinde
-
- Kınacığın altın tasta ezildi
- Ak alnına kara yazı yazıldı
- Emmi Dayı figan edip üzüldü
- Ol habibin düğünü var cennete Allah evinde
-
- Cumayı gecesi konan konuklar
- Hakka yakın olur bağrı yanıklar
- Gelin hey erenler benzi soluklar
- Ol Habibin düğünü var cennete Allah evinde
-
- Gelin hey erenler bizde varalım
- Muhammet’in divanına duralım
- Ol Muhammet sağdıç olmuş görelim
- Muhammet’in düğünü var cennete Allah evinde
Sonra gelin diz üzeri gelir, son örtünen al denilen eşarp
iki kişi tarafından dört ucundan tutularak, üzerinde yavaşça indirip
kaldırılarak şunlar söylenir:
- Atladı geçti eşiği
- Sofrada kaldı kaşığı
- Büyük evin yakışığı
- Ayrılık yavrum ayrılık
-
- Elimi soktum astara
- Elimi kesti testere
- Allahım şirin göstere
- Ayrılık yavrum ayrılık
-
- Baban pazara vardı mı
- Al ile yeşil aldı mı
- Şu da yavrumun dedi mi
- Ayrılık yavrum ayrılık
-
- Çıktım yolun kıyısına
- Bindim atın iyisine
- Çağrın emmi dayısına
- Ayrılık yavrum ayrılık
Kardeşlerinden büyüğü, gelir ve geline kuşak bağlar.
Bunlar ağıtımsı bir havayla söylendiği için, gelin olan kız ve yakınları
ağlarlar. Ağlaya ağlaya, oradaki yakınlarıyla vedalaşır.
Gelin gideceği eve gitmek için baba evinden ayrılıyordur. Davul zurna ağıt
makamları çalıyordur.
Eski zamanlarda, gelin ata bindirilerek getirilirdi. Gelin at ile gelir
kendi evinden gelin olduğu eve. Ama mezarlığın çevresini dolandırırlar.
Gelin mezarlıkta iken yüksüğünü gençler alır. Birisi alır ve yarışa
koşarlar, kim geçerse, geçerken yüksük kimdeyse yüksüğü geçene vermek
zorunda, yüksüğü damada verirler ondan hediye alırlar.
Gelin gelirken yolda önünü kapatıp bahşiş alırlar. Buna urgan tutmak
denir. İster 5-6 kişi elele tutup yolu kapatır, ister bir kalın urgan
ya da sicim gibi bir şeyle birkaç kişi kapatır. Düğün kahyası gelir bahşişte
anlaşırlar yolu açarlar.
Eve gelince, evin önünde çömlek kırarlar. Kötü huyları kötü alışkanlıkları
geldiği evde kalsın diye. Kapının girişinde kapının üstüne yağ çaldırırlar,
eve yağ gibi yapışsın diye. Oklava evreğeç gibi şeyler verilir işçimen olsun
diye.
Gelin eve gelir ama damat, sağdıç evindedir. Orada güveyi donatmak denilen
olay, yani damadı hazırlamak olayı gerçekleştirilir. Zaten damat gündüzden
banyosunu yapmış, tıraşını olmuştur. Gelini getirip evine bıraksa da akşamı
beklemeye sağdıcın evine gider. Orada güveyi donatmak denilen işlem yapılır.
Bilen birisi bu işi yapabilir. Önce, »Evvel dua edelim ol Allah’ın varlığı
için, Muhammet Mustafa ruhu için Kazalar belalar defi için, Bu evliliğin
mübarekliği için, Allah rızası için, Fatiha« denir ve fatiha suresi okunur.
Damat, ceket, gömlek, şapka gibi dış giysilerini çıkarmıştır. Önce gömleği
giydirilir. Şunu okuyarak: »Gelen geçti konan göçtü, Cennetin kapısın kim
açtı? Cömertler açtı, Abu hayatı kim içti? Hazreti Hızır içti, ya bu donu
kim biçti? Hazreti İdris biçti, Hazreti İdris aleyhisselam ruhuna, ettiği
ibadet sevabına, din gayretine, İslam kuvvetine, hükümetimizin ayami ömrü
devletine, aşk ile diyelim bir Allah, Allah anlı bütün yiğitlerin ömrü uzun
ola verelim Peygamber canına Muhammet’e salavat, Sallu ala Muhammet« der ve
orada bulunanlar salavat getirirler. (Salavat; Allahumme salli ala Muhammet
ve Ali Muhammet.)
Gömleği giydirilirken,
»Evvelce diyelim ol Allah için mübarekliğine fazılı bismillah hayırlar
fetheyleye, Hayran ilahi, kefil olma ben-i adem unutma yüce dergahı ki lütfü
edip kullarına habib gönderdi, ol şahı biz severiz, derunundan, Muhammet
Mustafa’ya, ol bedri mahi onun yüzü suyu hürmetine verelim Peygamber canına
Muhammet’e salavat.« Herkes salavat verir.
Hançere (bıçak) takarken,
»Hançer eder ben varım, koltuk altıdır durağım, kafa
kafaya gelince yine ben sana gereğim, beli hançerli yiğitlerin ömrü uzun
ola, verelim Peygamber canına Muhammet’e salavat.« Herkes salavat verir.
Kavuk (şapka) giydirirken,
»Kimdir ol dinin direği, şeriatın beyi, ahir zaman
peygamberi hatemel nebiyi hatemel enbiya ruhuna, beş vakit sevabına, din
gayretine, İslam kuvvetine, hükümetimizin ayami ömrü devletine, aşk ile
diyelim bir Allah, Allah, kim karışır ol hüdanın işine hak ömürler versin
yiğit başına, işte devlet tacı geldi kondu başına, başı devletli yiğitlerin
ömrü uzun ola verelim Peygamber canına Muhammet’e salavat.« Herkes salavat
verir.
Giyeceklerinin tamamı giydirilir, arkadaşları koluna girerek Yunus Emre’nin
deyişini hep bir ağızdan sesli şekilde söyleyerek damadı evine götürürler.
- Şol cennetin ırmakları
- Akar Allah deyi deyi
- Çıkmış İslam bülbülleri
- Öter Allah deyi deyi
-
- Salınır tuba dalları
- Kuran okur hem dilleri
- Cennet bağının gülleri
- Kokar Allah deyi deyi
-
- Kimi yiyip kimi içer
- Hep melekler rahmet saçar
- İdris Nebi hulle biçer
- Diker Allah deyi deyi
-
- Altındandır direkleri
- Gümüştendir yaprakları
- Uzadıkça budakları
- Biter Allah deyi deyi
-
- Ay’ dan aydınlık yüzleri
- Şeker’ den tatlı sözleri
- Cennette huri kızları
- Gezer Allah deyi deyi
-
- Hakka aşık olan kişi
- Akar gözlerinin yaşı
- Pür nur olur içi dışı
- Söyler Allah deyi deyi
-
- Ne dilersen haktan dile
- Kılavuzla gir bu yola
- Bülbül aşık olmuş güle
- Öter Allah deyi deyi
-
- Açıldı gökler kapısı
- Rahmetle dolu hepisi
- Sekiz cennetin kapısı
- Açar Allah deyi deyi
-
- Rıdvan dürur kapı açan
- İdris dürur hulle biçen
- Kevser şarabını içen
- Kanar Allah deyi deyi
-
- Miskin Yunus var dostuna
- Koma bu günü yarına
- Yarın hakkın divanına
- Varam Allah deyi deyi
Evine getirilir kapıdan içeri sırtına vurarak gelinin
yanına gönderirler.
Nikah
Köyümüzde özellikle evlenecek kız ve damat hoca huzuruna pek çıkmazlar.
Nikahı hoca şahitlerle kıyar. Belki bir bardak su bulundurulur, gelin ve
damada içirilir.
Evlenecek oğlan ve kız yan yana kız sol tarafta olacak şekilde oturur.
Üzerlerinde altın, gümüş gibi ziynet eşyaları varsa çıkarılır. Babaları
anneleri veya şahit olacak kişiler oradadır. Nikah kıyacak kişi,
»Bismillahirahmanirahim, bismillahi ve billahi ala sünneti resulullah, la
havle ve la kuvvete illa billah alüyülazim.«
3 kez kız babasına sorar, »Allahın emri, peygamberin kavli üzere,
mezhebimiz iktidası üzre, hazır cemaatın şahadeti ve her ikisinin
rızalarıyla, kızınız falan hanımı, falan oğlu filana, anlaştığınız konular
üzere vermeyi kabul ediyor musun?« diye sorar. Kabul edildiği söylendikten
sonra, aynı soruyu oğlan babasına sorar, »Falan kızı filanı- konuşup
anlaştığınız konular üzere Allahın emri peygamberin kavli üzere, mezhebimiz
iktidası üzre, hazır cemaatin şahadeti ve her ikisinin razılıklarıyla
oğlunuz falana almayı kabul ediyor musunuz?« diyerek soruyu tekrarlar. Kabul
edildiği bildirilir. Evlenecek oğlanla kıza da birbirleriyle evlenmeyi kabul
edip etmediklerini sorar. Evet cevabı alınca şu duayı okur: »Nikah
mübarekliği için hazır bulunan canların sefalığı için, hükümetimizin
selametliği için, peygamberimizin pak mutaharrei münevvere ve mukaddes ruhu
için, Ali için, evladı için ve ashabı için, Fatiha resule salavat« diyerek
fatiha suresi okunur.
Evlenecek oğlan ve kız anne ve babalarının ellerini öperler. Kaynanasının ve
kayınbabasının ellerini öperler birbirlerini kutlarlar.