Sungurlu’ya bağlı köylerden biridir.
Sungurlu’nun güney doğusunda, Sungurlu’ya 18
km uzaklıkta, doğusunda Salman Köyü, batısında İncesu Köyü, kuzeyinde
Kırankışla Köyü, güneyinde Körkü Köyü ile çevrili en çok 1960
veya 1970 yıllarında 50 haneye ancak ulaşabilmiş küçük bir
köy.
Ulaşım için Sungurlu’dan Çorum yönüne giderken 7-8
km sonra sağ tarafa Alaca ve Boğazkale yoluna ayrılıyor. Oradan yaklaşık
9 km kadar sonra Salman Köyüne varmadan hemen önce sağ tarafa
Körkü ve Kamışlı Köyüne giden kara yolu ayrılıp, asfalt yoldan 4
km sonra Kamışlı Köyüne varılır.
Ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu, kimlerin ilk
önce ve hangi nedenlerden geldiği gibi kuruluş konusuyla ilgili her şey
zamanla söylenceye dönüşmüş. Elbette çoğunluk yerleşim sebepleri o
zamanlar konar göçerlikten yerleşik düzene geçiş süreciydi. Öyle de
olduğu sanılıyor. Söylencelerde bu yönde.
Başlangıçta 3 hanenin geldiği söylencesi var.
Şimdiki Molla Ahmetler ve Mehmetler’in dedeleri, Yukarı
Mahallenin Yağmurevlerinin dedeleri, üçüncü olarak Havutların dedeleri
olabilir. Ya da köyden 1930’lu yıllar da göçüp giden, şimdi
haklarında hiç bilgi edinemediğimiz Culfaoğulları olabilir.
Temirler sonradan Mehmetbali Köyünden gelip yerleşmişler. Bunların
dışında birkaç hane olarak sonradan Kamışlı’ya yerleşenler var. Yeri
geldiğinde bunlara değineceğim.
Türkiye’de bizim köyümüzden başka da Kamışlı adlı
köyler var. Çorum’dan Samsun’a kara yoluyla giderken Çorum’u geçtikten
sonra bir Kamışlı Köyü var. Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Kamışlı
Köyü var Adana’nın Pozantı ilçesine bağlı, 7-8 köyün merkezi
niteliğindeki bir bucak olan Kamışlı var. Giresun’da ve bazı yerlerde de
aynı adlı köyler bulunmakta.
Bizim yöredeki halkın bildiği Suriye’nin kuzey
doğusunda, Irak ve Türkiye sınırına yakın Kamışlı kasabası
bulunmaktadır. Yaklaşık 50 000 nüfuslu, Bağdat
demiryolunun geçtiği bir ticaret merkezidir. Dedelerimizin bu Kamışlı
kasabasından geldiği söylencesi var. Halep bozgunu, Maraş sürgünü
söylencesinden kaynaklanıyor. Öyleyse Suriye’den gelmeyiz. Gelince de
atalarımız kendi geldikleri yerin adını burada konup yerleştikleri yere
vermişler diye düşünülüyor.
Türkiye’nin başka yerlerinde de bilmediğimiz Kamışlı
adlı yerleşim yerleri olabilir.
Kamış, durgun su kenarında yetişen ince uzun gövdeli
bitki türü. Sulak yerlerde yetişen pek çok otsu bitkiye halk arasında
kamış ya da saz denir. Kamışlı, sözlük anlamında; Kamışların
bol olduğu, çok olduğu yer demektir.
Bir Söylence
Esipkıran Köyünden (şimdiki adı Beylice) Mollanın
Kazım diye bildiğimiz Kazım Erezer, yazdığı anılarında şöyle
bir bölümden söz eder; Amcasının ölümü ile ilgili Demirşık Köyü karakolu
aracılığı ile 1952 yılında Çorum Savcısının huzuruna çıkar.
Savcı, Kazım Ağaya köyü hakkında bilgisi olup olmadığını sorar. O
olmadığını söyleyince savcı anlatır.
7 köyün beraber Halep’ten Maraş’a oradan bu
tarafa geldiğini, Esipkıran, Çukurlu, Kamışlı, Körkü, Yanıcak,
Şekerhacılı. Biri ise Çorum’a yakın Dedesli Ovası tarafına gittiğini
söyler. Çukurlu’ya Kırankışla Köyünün yerini vermişler ama onlar dağlık
bir yer olmasını istememişler. Bunun üzerine şimdiki yerlerine
gelmişler. Şekerhacılı’ya, Salman Köyünün yerini vermişler. Onlar da
istemmiş. Bunun üzerine başka bir yer gösterilmiş. Şekerhacılı Köyünün
şimdiki yerine sonradan gelinmiş. Eski yeri biraz daha yukarıdaymış.
Kamışlı ve Körkü kendi yerlerini istemiş. Yanıcak, Esipkıran yerlerini
istiyorlar. Esipkıran Köyüne ilk gelen kişiler 5 haneymişler.
Bu anlatımda bir yanılma var gibi geliyor bana. Çünkü
tarihsel olarak Salmanlı Aşiretiyle, Çorum’a bağlı Dedesli Ovası
olarak bilinen yerlerdeki köyler, yani Dedesli Aşireti beraber
gelmişler. Savcı, Dedesli Ovasına gelen Dedesli Aşiretini yedinci
köy gibi aktarıyor. Biraz ileride tarihlere bakarken göreceğiz, bu doğru
değil. Saydığı 6 köy Salmanlı Aşireti ve Dedesli Ovasına
giden bunlar şu anda 12 köydür.
Başka Bir Söylence
Küçük İsmail ya da İsmail Efendi olarak
bilinen dede, Malatya, Sivas, Çorum yöresinde 1950’li ve 1960’lı
yıllarda alim birisi olarak sevilen bir dededir. Ondan duyulan bir
söylenceyi ise Şekerhacılı Köyünden Codduğun Hasan’ın kızı
Güllü, »Küçük İsmail babama anlatırken ben duydum« diyerek
aktardı.
» Maraş yöresinde bir İbrahim Ağa varmış. Oba
başı, beyi, çadır ağasıymış. Zengin, yiğit bir insanmış. Bunun bir
azabı, yani hizmetçisi varmış. Bir gün, beş gün derken İbrahim Beyin
kızkardeşi bu azaba aşık olmuş. İbrahim Ağa birgün bir yere
gittiğinde, bu azap o gün İbrahim Ağanın kızkardeşiyle kaçmış.
İbrahim Ağa gelince anasının, ailesinin ağlayıp sızladığını, yasta
olduklarını görüyor. Ne olduğunu sorup öğreniyor. Daha sonra gidiyor
mahkemeye veriyor. Günü gelince mahkemeye gidiyor. Onlar da geliyor.
Mahkemede kadı huzurunda hem bacısını hem onu kaçıran azabı vuruyor. Bu
kez İbrahim Ağayı hapse atıyorlar. Ceza olarak idam kararı
çıkıyor. Annesi, oğluma ve tüm arkadaşlarına bir ziyafet vereceğini
söylüyor. İbrahim Ağanın yattığı yerde bir akarsu varmış. Suyun
üzerinde bir köpek beklermiş. İbrahim Ağa hareket edince köpek
havlar ve görevliler gelirmiş. Annesi herşeyi hazırlayıp bütün
mahkumlara götürüyor. Kendi oğluna da ayrı şeyler hazırlıyor. Yaptığı
ekmeğin içine mektup yazıyor. Makas, zehir falan koyuyor. Mektuba da,
kendisinin idam edileceğini yazıyor. İbrahim Ağa bunları alıp
durumu anlıyor. Zehri köpeğe veriyor. Makasla telleri kesip kaçıyor.
Geceleyin obasına geliyor ve emrindeki insanlara, ‘Sökün çadırları,
göçüyoruz’ diyor. 30 kadar çadır kaçıp geliyorlar. Şimdiki Salman
Köyünün yerine konuyorlar. Orada sazlık, kamışlık, sivrisinek olduğundan
hoşlarına gitmiyor. Oradan kalkıp Şekerhacılı’nın eski yeri olan derenin
oraya yerleşiyorlar. İsmail Ağa, sizin soyunuz sülaleniz,
İbrahim Ağadan derdi.«
Bu anlatımdan yola çıkarak fikir yürütmeye
çalışırsak, ilk gelinen yerin adı Salman Köyü olmalı. Çünkü gelenler
Salmanlı Aşireti ve kendileri hayvancılıkla uğraştıklarından çamur
olmayan yerler tercih ediyorlar. Belki kaçtıklarından dolayı saklamak
için derelere yerleşiyorlar. Belki de İbrahim Ağayla gelenler
oradan ayrılıp öteki köylere yerleşiyorlar. Bu büyük bir ihtimalle,
yakalanırlarsa hepsi birden yakalanmayacak veya gelen güvenlik güçlerine
karşı bir tedbir olarak, dağınık yerleşmek daha doğru görülmüş olabilir.
Arayan olursa birbirlerine haber ederek saklanma ya da kaçmak gibi
kurtulma yolları aramış olmalılar.
Bir Söylence Daha
Salmanlı Aşireti olarak, Şah Hatayi’nin
ordusunda demircilik görevinde imişiz. Halen Antep, Maraş yörelerindeki
Salmanlı Aşireti mensuplarından birçoğuna Demirciler
deniyor.
Bir Söylence de Şöyle
Neslimize Salmanlıoğlu derler. Salmanlı
Aşiretindeniz.
Salmanlıoğlu, Maraş tarafında Tocak Dağında
yaylaya giderken devesi uçuruma yuvarlanmış. Devenin üzerinde beşikte
bir bebek varmış. O zaman bir deyiş söylemiş. Söylenceye göre, Veli Dede
bir cemde oturuyormuş ve aniden ayaklarını uzatarak bir direnme
belirtisi göstermiş. Cemde öyle rahat oturulamayacağını ama bir şeylerin
olduğunu sezinleyen cemaat ne olduğunu sormuş. Birşey olmadığını
söylemişse de ısrar etmişler. Bunun üzerine Veli Dede, Tocak
Dağında yaylaya giden Salmanlıoğlu’nu, uçuruma yuvarlanan devede bulunan
çocuğu kurtardığını söylüyor.
Bunun üzerine cemdeki bazı insanlar böylesi birşeye
inanmıyorlar. Veli Dede ise, »Salmanlı deveyi yeni yağlamış.
Sırtım hep yağ oldu,« deyince sırtına bakıyorlar ki Veli Dedenin
sırtı deve yağı olmuş.
Salmanlıoğlu’nun deyişi
- Gurbet elde hasta düştüm yatarım
- Yetiş gör carıma Şah Veli Dedem
- Kimim kimsem yoktur sora hatırım
- Yetiş gör carıma Şah Veli Dedem
-
- Yaz gününde konar değer mi oba
- Sahil evlerinde kalmayan tövbe
- Güllüce başında Şah Kulu Baba
- Yetiş gör carıma Şah Veli Dedem
-
- Bey içinde sürdün yolun doğrusun
- İçimizde koyma surat oğlusun
- Sen evvelden Şah İbrahim oğlusun
- Yetiş gör carıma Şah Veli Dedem
-
- Çıkıp yükseğine öttüğün gibi
- Cansızlara canı kattığın gibi
- Üzey’r’in carına yettiğin gibi
- Yetiş gör carıma Şah Veli Dedem
-
- Şah Veli Dedemin ballı kayası
- Katarda çekilir türlü mayası
- Kerbela’da yatan keremin yası
- Yetiş gör carıma Şah Veli Dedem
-
- Gözüme tütüyor yaylanın taşı
- Bize yardım eyle sen ulu kişi
- Sultan Şah Abbas’ın baş halifesi
- Yetiş gör carıma Şah Veli Dedem
-
- Bize Salmanlıoğlu derler alemde
- Garip başa bir hal geldi bu demde
- Akdağ’ı Tocak’ı dolan da gel de
- Yetiş gör carıma Şah Veli Dedem
Bir Başka Söylence Daha
Mehmetlerin Halil, dayısı Kara Mustafanın Ali’den
bana aktardığı el yazmalarındaki bilgileri aynen alıyorum:
»Salmanlı Aşiretinin kimlerden geldiğini beyan eder.
Dayımın mecmuasından okuduğum rivayete göre
Cürhazı Kabilesinden Hazreti İsmail’in bir kızı oldu. Kız
evlendi, ondan bir oğlan zuhur etti. Zahir o nurdan Hazreti Salman
tesir eyledi. Ondan bir nefes evladı oldu. Salmanlıoğlu dünyaya
geldi ve burada ve bundan gelenler de Salmanlı Aşireti deyi nam
verildi. Kökü birdir ama dalı bindir. Salmanlı Aşireti Hazreti
Salman’dan gelmiştir ve dünyaya yayılmıştır. Sülalemiz Hazreti
Salman’dan gelmiştir. Bu köylerde şunlardır: Kamışlı, Körkü,
Çukurlu, Yanıcak, Şekerhacılı, Esipkıran (şimdiki adı Beylice) ve
Hamallı’nın yarısı. Söylediğim bu köyler Salmanlı Aşiretidir.
Doğrusu budur. Üstat böyle söyledi. Ben de dayımın mecmuasından aynen
yazdım. Dayıma yazdırana ve yazana Allahtan inayet erişe ve duadan
unutulmaya. Bizden sonra okuyanlar da biz fakirleri duadan
unutmasınlar.«
Halil Şahindokuyucu
19 Eylül 1967’de dayım yazmış.
Bir Söylence Daha
Gamidin Gazinin Kara Hüseyin ile konuşurken bana
eski adalet bakanlarından Seyfi Oktay’ın babasından duyduğunu,
bizim köyün bir müddet onların o tarafta, yani Hekimhan’ın Culha Köyünde
kaldıklarını anlattığını söylemişti. Belki de o yüzden köyümüzde
Culhaoğulları vardı.
1930’lu yıllarda köyden ilk göçen
Culhaoğullarıdır. Yeri şimdiki Hamza Kahyanın evinin önündeki
Mıston Bahçenin yeridir.
Tarihte Salmanlı Aşireti
Osmanlı yönetimi, gerek iç düzeni korumak, gerekse
yeni alınan toprakları değerlendirmek amacıyla kendi içindeki
konar-göçerleri, yani aşiretleri, oymakları yer değiştirmeye, yerleşmeye
zorlamıştır.
Ondan öncesinde yerleşik düzen olmadığı için, yazılı
kaynaklar da yok. Onun için Yörükler, aşiretler gibi o zamanki yaşayan
halkın hakkındaki bilgilerimiz sözlü anlatılar, söylenceler ve
geleneklerimizden ibaret.
Salmanlı Aşireti, boy olarak Gündeşli
oymağına bağlıdır, Gündeşli oymağı da Maraş Türkmenlerine bağlı.
Oğuz ananesine göre ise; Gündeşli Türkmenlerinden,
24 Oğuz boyundan Eymür ile ilişkili olduğu sanılıyor. Eymür
oymağı; Maraş-Dulkadirli arasında büyük bir oymak.
1625 yıllarında 48 oba olarak biliniyor,
büyük bir kısmı Hayvancılık ve çiftçilik yapıyorlar. Yine Gündeşli boyu
16. yy Halep Türkmenleri diye bir oymaktır, yazın Arapkir, Canik,
Divriği, Bozok, (Bozok; Yozgat ve çevresidir) Çorum, Amasya ve Sivas
sancaklarında yaylayıp, kışın Halep ve Şam tarafına gidip kışlarlar.
Gündeşli ve Dulkadirli oymağı Çukurova
yöresindedir.
1691 yılında Orta Anadolu’da Bozulus diye
bir kol Afyon, Kütahya Sancaklarında yaşayan bir başka Gündeşli
oymağı da vardır. »Konar göçer Türkmen yörüganı taifesinden« diye ifade
edilir.
1714 yılında içlerinden çıkan eşkıyanın hakkından
gelinmediği için, iskandan kaçanların korundukları gerekçesiyle Bozok’ta
Salmanlı cemaatinin, cemaat vergisine 2500 kuruş,
Dedesli cemaatine 1000 kuruş zam yapıldı.
Adana beylerbeyi bulunan Anadolu müfettişi; El-Hac
Ahmet Paşaya 1714 yılında bir emr-i şerif gönderilmiştir.
Yine aynı tarihlerde Tokat Voyvodalığına bağlı Bozok Sancağında
sakin adı geçen cemaatlerin Anadolu’da boş ve harap yerlerde uygun
yerlere yerleştirilmelerine oraların şenlendirilmesi ve tarıma açılması
için 1714’de bir emirle iskanlarının yapılması için izin
verildiği bildirilmiştir.
1726 yılında Maraş’ta sakin Dedesli ve
Salmanlı cemaatlerinin mukattarsının yıllık 1855,5 kuruş
Cemaat Kethüdasının, El-Hac Hasan Ağa olduğu biliniyor. Sivas
eyaletinde Kangal ile Hasan Çelebi arasındaki yol üzerinde bulunan
önemli bir yer olan Alacahan denilen yeri mamur etmek için kafi miktarda
cemaatın yerleştirilmesi kararı vardır. Burada birçok cemaat iskan
edilmiş, bu cemaatların iskanı bozmamaları için ahalilerinden ellişer
bin nezr alınmış, buna rağmen Dedesli ve Salmanlı
cemaatlarının malikane mutasarrıfı olan El-Hac Hasan’ın iltimas
ve kefaletiyle 1734 yılında bu iskandan affedilmişlerdir. Bu
cemaatların bu bölgedeki iskanı bozmalarındaki sebep, değerli
eşkıyasının handan gelip giden yolcuların mallarına gayet ve zikrolunan
cemaatların sahip oldukları hayvanatların gasp etmeleridir. Bu durum
15 saatlik bir alanı kaplayan hanın güvenliğini bozmuştur. Bu
iskanın bozulmasından sonra bu cemaatler bir süre dolaştıktan sonra
şimdiki Çorum yöresine yerleştiklerini sanmaktayız. 19. Yüzyılda da
sicillerdeki kayıtlara göre Çorum bölgesinde, Kuyumcu, Cihanbeyli,
Çakallı, Lek, Arap, Çeçeli, Hatal, Kutuculu, Anamaslı, Çorum ekradı,
Çapan yörüganı, Ballı yörüganı, İnallı, Salmanlı, Badilli, ve
Mamalı gibi aşiretler bulunmaktaydı. Bu aşiretler, deve, camız, kara
sığır, merkep, koyun, keçi gibi hayvancılıkla uğraşıyorlardı.
Yani bu aşiretler Oğuz boylarından olan 24
boydan biri olan Eymir Boyu ile ilişkili, Maraş Türkmenlerinden
Gündeşli boyuna mensup, Osmanlı Devletinin içe dönük iskan
siyaseti sonucu yaylak olarak bildikleri Çorum bölgesine yerleşen, Türk
aşiretleridir.
Tarihçi Faruk Sümer; Eymir boylarının
yerleştikleri bölgeler olarak, Sivas, Ankara, Çorum, Kastamonu, Kütahya
gibi şehirleri gösteriyor.
Örneğin »Anadolu Türk Aşiretleri« kitabının yazarı;
Ahmet Refik . Aşiretlerle ilgili hükümleri yazarken bir çok yerde
Salmanlı adına rastlamak mümkün daha da öte Büyük Salmanlı Küçük
Salmanlı adına da rastlıyoruz. Bir yerinde; (Kangırı’daki Türkmen
aşiretlerinin miri aşiretlerine itaat etmelerine dair. Kangırı kadısına
(burada harflere dikkat ediyorum) Hüküm ki Türkmen taifesinden cemaatı
Mamalu ve cemaatu Salmanlu ve cemaatu Salman Muslu ve Cemaatı
Alem Beglü gibi bazı cemaatlerin aşiretleri İsmail’e itaat
etmedikleriyle ve Kethüdalarına itaat etmelerini buyuran hüküm var.
Sayfa 66.
Gene, »Koyuncu cemaatının göçtükleri yerden
kaldırılmalarına dair« başlıklı hükümde »Maraş ve Adana ve Uzeyr
Sancaklarında vaki olan Kadılara hüküm ki« diye başlayan hükümde.
Bu senelerde Maraş’ta Sultan Şeyhli cemaati Roha’da
Döğerli cemaati, Türkmeni Halep’te, Türkmen taifesinden Kamışlu (burada
da harflere dikkat ediyorum) ve dengizlu cemaatleri.
Cemaati Ankara’da Budaközü cemaati Danışmendli
kazasında Şeyhlu Küçük Salmanlu ve Kürt Mehmedlu aşiretleri vardı o
sene. (13 ra 1025), Sayfa 77.
Gene »Anadolu’nun garp taraflarına yerleştirilen
aşiretlerden şikayet edilmesi üzerine ahval ve vaziyetlerinin tanzimine
dair« başlıklı hükümde devamla şöyle buyuruluyor: Danışmedlü Türkmanı
taifesinden Kara Ali ve Civanşir ve Büyük Selmanlı ve
Küçük Selmanlı ve Gölgir. Sayfa 103.
»Dedesli ve Salmanlı cemaatlerinin Halep tarafında
iskanlarına dair« başlıklı hüküm, sayfa 168’de yeralıyor.
Tarihte Dulkadirli olarak bilinen boy vardır.
Bunlar Maraş, Elbistan bölgelerinde yaşarlar. Kışın Amik Ovasına,
Çukurova’ya giderler. Bu ele mensup teşekküller Yozgat bölgesine
yerleşmişlerdir. Dulkadirli elinin 22 boyu vardır. Yirmisi
Gündeşli, Dulkadirli elinin Kars yöresinde yaşayan
oymaklarından birisinin adı Selmanlı‘dır.
Kadirli yöresi Türkmenleri: Varsak, Demircili,
Karamanlı, Selmanlı, Zakirli, Kavurğalı, Geçlik ve Eşkinciler olarak
geçer.
Yozgat ilinin Yerköy ilçesinin Salmanlı bucağı da
vardır.
Aşiret veya oymaklar çok çeşitli sebeplerden isim
alırlar, Kızıl Keçili, Deveci, Yaycı, Alacaatlı, Akkoyunlu gibi.
Yörükler belli zamanlarda, belli yerlerden geçerek belli yerlerde
yaylamaları, belli bir hukuki ve adli düzen içinde olmaları için pek çok
düzenlemeler yapılmıştır. Yörüklerin yaylakları kışlakları varsa da ilk
dönemlerde toprakları yoktu. Devlet zaman zaman çıkardığı özel
kanunnamelerle Yörükleri düzene sokmaya, haksızlıkları engellemeye,
vergi düzensizliklerini engellemeye çalışmıştır.
1861 yılında bütün Valilere emir verilerek, konar
göçer ve oymaklar, aşiretler, bulundukları yerlerde iskan etme ye mecbur
tutuldular, 1691 yılı başından itibaren bir dizi ferman, hüküm ve
emirnamelerle yerleşik düzene geçilmesine çalışılmıştır.
Salmanlı’nın Anlamı
Salmanlı’nın sözcük anlamına bakalım, yani neden
Salmanlı olduğunu bulmaya çalışalım.
Salma: Köylerde halktan toplanacak para tutarını
sağlamak için herkese biçilen hisse, pay, ya da gene, salma: Eski
Osmanlı devrinde Kol gezen kolluk gücü.
Bundan; Soyumuz olan Salmanlı’nın bir zamanlar
halktan devlete vermesi gereken vergi ya da öşür gibi payları toplayan
bir kişiden geldiğimizi ya da güvenlik görevlisi olan bir kişiden
geldiğimizi düşünebiliriz.
Salman sözcüğü ise özgür, hür, anlamına geliyor.
Arapça kökenli bir sözcük, buradan yola çıkarsak, kimsenin emri altına
girmemiş, başına buyruk bir kişiden geldiğimizi düşünebiliriz.
Kamışlı Köyüne Gelinmesi
Büyüklerimizden bizlere kadar anlatıla gelen, bizim
Salmanlı Aşiretinden olduğumuz ve bizlere »Halep bozgunu,
Maraş sürgünü« denildiğidir. Halep’te bozguna uğramışız ama neden ve
nasıl olduğunu bilemiyoruz. Maraş’a gelmişiz. Oradan da gene neden nasıl
olduğu bilinmeyen bir sebepten sürgün edilip şimdiki yerimize gelmişiz.
Başlangıçta 3 hane geldiği sanılıyor. Yağmurlar, Mehmetler,
üçüncü ev iyi bilinmiyor. Şimdi köyde soyu olmayan, köyden şehre ilk
göçen kişiler Culhaoğulları olsa gerek. Yukarıda Gamidin
Gazinin Kara Hüseyin’in anlattığına göre, Culhaoğulları
olmalı. Bir varsayıma göre de Havutlar olabilir. Havutların
soy şeceresini çok ilerilere götüremiyoruz. Bilen yok. Köyümüzden öteki
hanelerin daha sonradan başka köylerden geldiği biliniyor. Örneğin,
Temirevleri sonradan Mehmetbali Köyünden gelmedir.
Bizdeki bilgilere göre, Hüseyin Bey ve
Bedel Ahmet adlı kişilerin gelip Kamışlı Köyüne yerleşiyorlar.
Koyun, deve sürüleri varmış. Bunlarla uğraşır, yazın Aygar Dağına
yaylaya çıkar, kışın Kamışlı Köyüne gelirmiş.
Zaten Molla Ahmetler denilince köyün yarısını
oluş Turanevler akla geliyor, Yukarı mahallenin hemen tamamının soyadı
Kamışlı ve Hüseyin Bey neslinden gelmedir.
Ne yazık ki hangi yılda nasıl geldikleri hatta
kimlerle geldikleri bilinmiyor.
Günümüzde Maraş ve Antep’te halen Salmanlı
Aşiretinden olanların oralara nasıl gittiklerini bilemiyoruz.
Antep’teki Salmanlı Aşiretinden olanlar; »Bizler Çorum
tarafından gelmişiz« diyorlar. Bizler Çorum’dakiler de, »Halep’ten,
Maraş’tan gelmişiz« diyoruz. Tarih kitaplarındaki Salmanlı
Aşireti konularına bakarsak ikisi de doğrudur. Çünkü konar göçer bir
aşiret olan Salmanlı Aşireti, yazları, o zamanki adıyla
Bozok denilen yöreye, (şimdiki Yozgat ve Çorum) kışın da Halep’e kadar
gidiyorlardı. Elbet yolda geçtikleri yerlere yerleşenler de olmuştur.
Yerleşik düzene geçiş evresinde bir yerlerde yerleşiyorlardı. Yazın
Halep’ten gelirken ya da Halep’e giderken Maraş’a yerleşenler olmuş
olabilir. Ya da yaz bitiminde, Halep’e giderken Maraş ve çevresine
yerleşenler olmuştur kuşkusuz. Bu taraflara geldiklerinde Kamışlı’ya
yerleşenlerden birileri de, Hüseyin Bey, Bedel Ahmet ve
arkadaşları olmuşlardır.
Molla Ahmet
Molla Ahmet hakkında anlatılan söylenceye göre,
Molla Ahmet’in babası, Kamışlı’ya ilk gelen kişidir. Söylence
şöyle, Molla Ahmet develerle kervancılık yaparmış. İstanbul’a
kadar mal getirmeye gidermiş. Bir defasında mal aldığı esnaf hediye
olarak, bir çift çocuk ayakkabısı koymuş. Molla Ahmet ne olduğunu
sormuş. Esnaf, »Bu da bizden kölemize« demiş. Molla Ahmet; »Ben
daha evlenmedim ki«, deyince, Esnaf, »Yahu senin yazın gitmiş, baharın
gitmiş, güzün kalmış, sen bu vakitten sonra evlensen ne evlenmesen ne
olacak.« demiş. Molla Ahmet’in kafasına takılmış olacak ki, hep
evlenmeyi düşünmüş. Birgün, köylülerimizin Yazılar dediği bölgede Salman
Köyünün üst taraflarında koyun sürüsü güderken, orada 2 çadır
görmüş. Çadırlardan 2 köpek buna saldırmış. Bir genç kız gelip
köpekleri susturup, götürmüş. Molla Ahmet kıza tutulmuş. Davar
sürüsünü öğlen yatağına yatırınca eve gelmiş ve annesine durumu
anlatmış. »Ben orada bir kız gördüm illa onu bana alın«, demiş. Annesi
»Bilmediğimiz kişiler« filan demişse de, Molla Ahmet »Ya
alırsınız ya da kervanla gider bir daha da geri gelmem«, deyince annesi
razı olmuş. Durum babasına anlatılmış ve hemen o gün hemen dünür
gidilmiş.
»Bugün sürüye saldıran köpekleri durduran kız kimin
kızı ise, biz ona Allahın emri ile dünür geldik« demişler. Kızı
saklamaya çalışmışlar ama bunlar »Saklamayın boşuna, ne istiyorsanız
vereceğiz ama onu alacağız«, demişler. Ötekiler bakmışlar ki olmayacak,
kız ortaya çıkmış ama vermemek için zora koşmuşlar ve başlık olarak
»Kırkılmadık 40 şişek, ellenmedik 50 altın isteriz«
demişler. (Şişek; bir yaşındaki dişi koyun.)
Molla Ahmet’in babası hemen sürüyü kaldırmış ve
adamlara »seçin alın« demiş. Adamlar seçip almış ertesi gün gidip
istedikleri altınları da getirip vermişler ve üç gün içerisinde Molla
Ahmet’i düğün yapıp evlendirmişler. İki gün sonra Molla Ahmet gelini
annesinin babasının elini öpmeye götürür. Varıp bakarlar ki çadırlar
yok.
Belki de kızımızı aldılar, verdikleri koyunları ve
altınları da geri alırlar diye, kaybolup gitmişler. İşte o Yörük
kızından Molla Ahmet’in 7 oğlu olur.
Culhaoğlu
Culha Mustafa 1930’lu yıllarda Kamışlı Köyünden
Sungurlu’ya göçmüş, malını mülkünü Mısto almış. Culfaoğlunun yeri
şimdiki Hamza Kahya ve Aşık Mehmet’in evinin önündeki Mıston bahçe
olarak bilinen yerde imiş. Gittiği zaman 1930’lu yıllar olarak
tahmin ediliyor.
Çolak Ahmet’in de hakkında hiç bilgimiz yok,
Molla Ahmet’in evleri denilen, neredeyse köyün yarısı Bedel Ahmet
soyundan gelmedir.
Eşlerinin adına ulaşmamız olanaklı değil. Bana
büyüklerim ancak erkeklerin adlarını verebildiler.