Köylülerce
ziyaret edilen, adaklar adanılan, başında cem yapılan köyümüz halkının
ziyaret ettiği tekkeler.
Bilal Ağa
Eyba’nın evin önündeki dut ağacının belli bir yeri ya da taş yığını falan
yok. Körler Ağasını da onun yığdığı, gözleri ağrıyanların gelip
ziyaret etmesi, toprak alıp gözlerine sürmeleri için yığdığı anlatılıyor.
Sivas ya da Malatya yöresinden Bilal Ağa diye bir dede gelmiş. Onun
düşeği, yani onun ziyaret edilsin, diye yığdığı taşlardan oluşan ziyaret.
Gözleri ağrıyınca Körler Ağasından toprak getirip hayvanların ağrıyan
gözüne sürünce ağrıyan göz iyileşirmiş. Bazı insanlar kendi ağrıyan
gözlerine sürerlermiş. Bir iki söylence var bu konuda. Körkü’ye yolcu
getiren bir ticari taksi şoförü geceleyin geri giderken orada ateş yanarken
görmüş ve Kamışlı köyünden tanıdıklarına, »Orada ne var ateş yanarken
gördüm« diye anlatmış.
Yağmurun Ali’nin gelini Leyla anlatıyor: Gıdılının Satılmış’ın
düğünü oluyor. Ben bir haftadır hastayım. Babam beni doktora götürecek. O
gece rüyamda Acı Oluk Pınarının orada yolda yatıyorum. Bir dozer
geliyor, beni tepeleyecek. Körler Ağasından bir sakallı gelip beni
aldı, Körler Ağasının oraya oturttu. Bana »hadi geçmiş olsun« dedi.
Uyandım ki bir haftalık hastalığımdan bir eser yok. Sabah babama
iyileştiğimi söyleyip rüyamı anlattım.
Cenafar’ın Ziyaret
Hekimhan’ın Alvar Köyünden gelen Şah İbrahim soyundan yol
dedelerimizden birisinin mezarı mıdır, yoksa düşek denilen taş
yığması mı bilinmiyor. Ama oradan gelip adını ondan aldığı biliniyor.
Anlatılan odur ki, Cenafar Ağa Malatya yöresinde değirmencilik yaparmış. Bir
yoksul bir torba ile azıcık buğday getirmiş. Tam değirmene koyacağı zaman
başka birisi bir araba dolusu buğdayla gelmiş ve önceliğin kendisinin
olduğunu söylemiş. Cenafar Ağa, torbayla gelen yoksula, »Sen biraz dur bunu
göndereyim de senin işini öyle yapayım« demiş. Arabayla gelen adamın işini
bitirip göndermiş. Sıra yoksula gelince, torbadaki azıcık buğdayı değirmene
boşaltır ve adama sıkı sıkı tembih eder. »Çıkan unu çuvalına doldur ama
şurayı kaldırma« Değirmen çalışır un dökülmeye başlar. Saatlerce un akar.
Adam oraya yığar unu. Akşam olurken, »Benim buğdayım bu kadar değildi. Bunda
bir yanlışlık var« diye Cenafar Ağanın tembih ettiği yere bakmış ki,
iki kara yılan ağzından değirmene devamlı buğday boşaltıyor. Tabii yoksul
adamı görünce kaybolurlar. Buğday da kesilir.
Sanırım 2001 ya da 2002 yılında Cenafarın ziyaretinin
üzeri Hüsonun Ali önderliğinde çocuklarının katkısıyla kapatıldı.
Köylünün yardımıyla yanına su getirilip çeşme yapıldı.
Kumo
Körkü Köyünden İrişfan Ağanın oğlu imiş. Günümüz insanlarının bildiği
Mazin Ağanın, Abidin Ağanın büyük kardeşleri imiş. Asıl adı
Hüseyin’miş. Biraz divane, yani saf olarak bildiğimiz tiplerdenmiş.
Uzun Bektaş’ın evinin yanına, »Ben buraya tekke yapacağım. Güneyin Başı
tekkesine gidenler buraya ziyaret etmeden gitmesinler« diyerek oraya taş
yığmış. Uzun Bektaş evinin içine alıp yolu kapatmış. Yani evini
genişletmiş. Uzun Bektaş rüyasında görmüş. Kumo, »Beni küçük görme,
ben tepelenmek istiyorum,« demiş ve o günlerde öküzü ölmüş. Uzun Bektaş
orayı gene eski haline getirmiş.
Güneyin Başı
Alaca’nın Çomar Köyündeki Yılkıcı Baba Tekkesinin bir kolu olarak
biliniyor. Yılkıcı Baba Kamışlı Köyü çevresinde bir yerde bir savaş
yapmış. Yaptığı bu savaşta kolunu kesmişler kaybettiği kolunu buraya gömmüş.
Buraya Güneyin Başı Tekkesi adını vermişler. Bir başka söylenceye
göre de, Yılkıcı Babanın kardeşi olduğu için Yılkıcı Baba
Çomar Köyünde Güneyin Başı Kamışlı’da yüksek yerde karşı karşıya yatıyorlar.
Seyit Murat
Köyümüzde Veyis Çavuş’un evinde bulunan Seyit Murat
köylülerimiz tarafından sevilen, adaklar adanan, yaz günleri fırsat buldukça
yanında, yakınında, Abdal Musa cemleri yapılan bir yerdir. Hakkında hemen
hiç bilgi yok diyebiliriz. Sadece birkaç kerameti anlatılır. Abdal Musa’nın
Seraskerlerinden (Ordu kumandanı ya da askerleri yöneten) birisi imiş. Körkü
Köyündeki Ağtepe ve Ağkaya’da Abdal Musa’nın Seraskerlerinden
imişler. Abdal Musa; Anadolu’da bilinen ünlü evliyadır. Antalya
Elmalı’da türbesi olan, hakkında kitaplar yazılmış büyük bir velidir. Bir
Seyit Murat da Çorum’da, şehrin batısında üç saat mesafede Ovacık ya da
Seydim Köyü olarak bilinen köyde cami bitişiğinde taştan yapılma kubbe
altında eşi ve küçük çocuğu ile birlikte yattığı sanılan yer var. Büyük oğlu
Hasan’ın da kıble tarafında bir türbede yattığı söyleniyor. Çok
sayıda ziyaretçileri geliyor.
Çorum’un batısında yaya iki buçuk saatlik yerde Saraylı Köyünde bir çam
altında yatan Selman Çelebi kabri var. Bir çam ağacının dibinde yatar
ve Seyit Murat sülalesinden olduğu söylenir. Halkın ziyaretgahıdır.
Belki de köyümüzdeki Seyit Murat orada yatan Seyit Murat’ın
düşeği olabilir. Çünkü karısı ve oğulları orada yattığına göre ve sağlığında
bu gibi ulu zatların da sevenlerinin olduğu yerlerde kendilerini ziyaret
etmek isteyenler için onlara yakın olan yerlerde düşek yaptıklarına göre,
olması mümkün. Köyümüzden Cullun Bektaş’ın ev tarafından Körkü’ye
giderken orman içinden iki tane Abidin Ağa düşeği var. Abidin Ağa
Çorum’ a bağlı Çağşak Köyünde mezarı var. Türbesi yapıldı.
Löbelti
Çorum İl yıllığı kitaplarında, Nöbeti Baba Dağı’nın
yüksekliğini 1641 olarak verir. Adının neden Löbelti ya da
Nöbeti olduğu hakkında bilgi bulamadım. Ama söylence olarak Hacı
Bektaş Veli soyundan olduğu söylencesi anlatılır. Alaca’ya bağlı Yazır
Köyünden, dedelerden olduğu söylencesi var. Ama konu aynı, sadece kimisi
Hacı Bektaş’tan kimisi Yazırlı dedelerden olduğunu söyleyerek anlatır.
Konu şöyle anlatılır: Askerde iki arkadaş varmış. Birisi Hacı Bektaş
evlatlarından, birisi Boğazkaleli beylerden. Aralarında hayli samimiyetlik
kurulmuştur. Bir gün içki sofrasında sohbet ederken, birbirlerine, eşlerinin
hamile olduğunu söylerler. Yani ikisinin eşi de hamiledir. »Öyleyse ikimizin
eşi de hamile. Çocuklarımızın, biri oğlan biri kız olursa, kız olan oğlan
olana versin. Evlenme yaşına gelince çocuklarımızı evlendirelim« der birisi.
İkisi de kabul eder. Askerlikleri bittikten sonra sivil yaşamda da
ilişkileri devam eder ve zamanı gelince, Hacı Bektaş Veli soyundan
olanın kızı, Boğazkaleli beylerden olanın oğlu olmuş. Evlilik çağına
geldiklerinde beylerden oğlan babası, Boğazkale’den kalkıp Hacıbektaş
ilçesine varır. Olayı hatırlatır, çocuklarının evlenme yaşlarına geldiğini
söyler. Oğlu için kızını Allahın emriyle ister. Hacı Bektaş soyundan
olmasına rağmen, bir Sünni inancında olana sırf söz verdiği için hayır
diyemez. Kabul eder ama kızını çağırıp olayı anlatır. Kızın adı Rabia’dır.
Kız birşey söyleyemez. Zaman gelir, düğün başlar. Gelin alayı gelir. O gün
Rabia Hacı Bektaş dergahına gider, »Ben senin soyundan birisi
olarak Sünni inançlı bir kişiye nasıl varırım. Sadece babam söz verdi diye
ses edemiyorum. Benim elimi bir yabancının eline değdirme.« diye dua eder.
yalvarır, ağlar. Ertesi gün gelin alayı, telli duvaklı gelini ata bindirip
yola çıkarlar. Gelin alayı Mucur İlçesine gelince, bir atlı gelir. Damadın
öldüğünü haber verir. Oğlanın babası, »Benim bir oğlum daha var. Gelini ona
alıyorum« diyerek gelin alayının devam etmesini ister. Birkaç saat sonra bir
atlı daha gelir. Gene, ikinci damadın da öldüğünü haber verir. Oğlan babası
üçüncü oğluna alacağını söyler ve gelin alayı şimdiki Löbelti’nin
olduğu yere gelince, üçüncü oğlanın öldüğünün de haberi gelir. Orada gelin
attan iner ruhunu hakka teslim eder ve hemen oraya defnederler.
Eskiden beri her yıl Haziran ayında, ırgatlık başlamadan önce, çevre köyler
anlaşarak belirledikleri bir günde Löbelti’ye giderler, »Eskiden
8-10 köy birden çıkardı« diye anlatır yaşlılarımız. Çıkmak ise, sabah
erkenden gidip, orada herkesin bir yere konar. Getirdiği koyun, keçi, tavuk
her neyse keser yer ve komşu köylerden tanıdıklarını davet eder. Erkekler
bir yere toplanır muhabbet meclisi kurulur. Birkaç tane bekçi tayin edilir
etrafa göz kulak olmaları için. Akşam üzeri yola çıkarlar, karanlık
olduğunda herkes evindedir.
Eskiden uzak köylerden gelenler, yakın köylerde bir gün yatar ertesi gün
kendi köylerine giderlermiş. Genç kızlar, genç oğlanlar günlerce önceden
heyecanla o günü beklerlerdi. Elbiseler, takılar o gün için hazırlanırdı.
Kara Baba
Beşkız Köyünün ve Çarşıderesi Köyünün arazisi içinde küçük bir tepe üzerinde
taş yığınından ibaret bir yerdir. Hemen her yıl Kamışlı Köyünden ziyarete
gidenler olur. Hakkında ayrıntılı bilgi yok. Çorum’da şehrin doğusunda bir,
bir buçuk saat mesafede Aliki Köyünde ahşap bir türbede yatan Kara Baba
adında bir şahsiyetin olduğu biliniyor. Türbesinde eyer şeklinde bir
taş var. Çevre insanları tarafından ziyaret ediliyor.
Küçük Afşar Köyünde de bir Kara Baba türbesi var. Köyümüzdeki
Seyit Murat gibi üzeri kapalı, içi döşeli, hakkında ayrıntılı bilgi yok.
Asıl Kara Baba hangisi, düşeği hangisi bilinmiyor.
Halil Baba
Tıkman Köyü sınırları içinde olan gene Kara Baba gibi taş yığını halindedir.
Hakkında hiç bilgi olmayan tekkelerden biridir. Körkü ve Kamışlı köyleri
bazen beraberce ziyarete giderler. Aygar sultanlarının, Aygar Dağındaki
tekke ve türbelerin rehberi olarak, önderi, yol göstereni olarak bilinir.
Tokuş
Ankara’nın Çorum tarafında, delice topraklarında, İnegazili, Yenice,
Faraşlı, Şahçalı gibi köylerin bulunduğu bölgede bir tekkedir.
Almanya’nın Köln şehrinde bir cemde rastladığım Tokuş’un yakın köylerinden
bir kişi, Tokuş’un, doğu yöresinden Erzincan, Erzurum taraflarından genç bir
delikanlı iken geldiğini, burada halk kendisinin kerametlerini görünce
bırakmadığını, ölünce de buraya şimdiki yerine defnedildiğini anlatmıştı.
Tokuş Tekkesi için İmam Hasan derler. Tokuş’un kurtları olduğuna
inanılır, Tilkiden biraz büyük süt beyaz renkte kurtları olduğu söylenir.
Tokuş ile ilgili bir çok kerametler anlatılır.
Abidin Ağa
Çorum’a bağlı Çağşak Köyünde Tekkesi olan Abidin Ağa. Çağşaklı
Abidin Ağa olarak bilinir. Doğumu bilinmiyor ama ölümü hicri yıl olarak
1320-1330 arası olduğu bilinmekte. Köyümüze gelip gittiği biliniyor,
Köyümüzdekilerin, Yağmurun Hürdes olarak bildiği, Haydar Hoca’nın
eşinin (benim anneannem) doğduğu gün 1900 yılında Yağmurevlerindeymiş
ve Yağmurun Hürdes’in adını Abidin Ağa koymuş. (Doğrusu
Firdevs). Köyün kuzey batısındaki Körkü yolu üzerindeki Abidin Ağa
denilen tekkeyi onun »Beni sevenler, beni ziyarete gelmek isteyenler, burayı
ziyaret etsin« diyerek oraya taş yığmış. Onun düşeği olarak bilinir.
Köylünün oraya gidip kurban kesip muhabbet ettiğini biliyoruz. Adak
adayanlar, Çağşak Köyüne gidebiliyor ama köyümüzün yakınındaki yere de gidip
kurbanını kesebiliyor. Kimileri ona günümüzün Celal Abbası idi
diyorlar.
Abidin Ağayla ilgili bir çok kerameti anlatılır.
Körkü’ye yukarıdan gidilen yol üzerinde bir Abidin Ağa
Tekkesi var. Sadece taş yığını ve kesilmeyen, korkudan kimsenin
kesemediği uzayıp gitmiş meşe ağaçları. Burasını da Abidin Ağa, »Bana
gelmek isteyip de gelemeyen buraya gelsin« diyerek taş yığar. Körkü ve
Kamışlı halkı ortaklaşa oraya gider kurbanlar keserler ya da Abidin Ağaya
adağı olan oraya gidip keser. Ama son senelerde ulaşım araçları çoğaldı.
Herkes doğrudan Abidin Ağanın mezarına gidiyor.
Arif Ağa
Mehmandı Köyünden, Sabıroğlu Ocağından bilinir ama aslında
İspiroğlu Ocağındandır. Eskiyapar’da İspiroğulları denen kabile
varmış ama Arif Ağagil onlara karışmıyor.
Sungurlu’dan Ankara’ya giderken 8 ya da 10 km sonra sol
tarafta küçük bir tepe üzerinde türbesi var. Türbenin içinde mezarı var. Son
yıllarda türbenin yanına bazı binalar, kurban kesme yerleri yapıldı. Su
getirilip güzelleştirildi. Alevi, Sünni herkes gelir, adaklar adar, dilekler
dilerler. Birçok kerameti anlatılır.
Arif Ağanın sağlığında, Tatlı Köyünden birisi harman zamanı kağnı ile
sap getirirken kötü bir yerden geçerken; »Arif Ağa yardım eyle kağnım
devrilmesin« diye yalvarır. Kağnı oradan geçer düz yola çıkar, serbeste
çıktığı için »Arif Ağa kıçına diken batmasın« deyip alay eder. On adım
gitmeden mandalar yere yıkılır, kağnı devrilir. Kendisi gelir Arif Ağaya
durumu anlatır, özür diler, kurban keser.
Felç olan insanlar ilk günlerde oraya gelir. Orada »Pabuç« var onu sürerler.
Böylelikle İyileşeceklerine inanırlar. Söz konusu Pabuç halen orada
bulunmaktadır.
Tapırdaki At İzi
Köyümüzün karşısında, ormanın içinde, normal bir taşta gerçek at nalı
izidir. Hızır’ın atının izi olarak bilinir. Adak adayanlar, çörek yaparak
gidenler oluyor.
Son dönemlerde Potuk Yusuf Dedenin de mezarda kurbanlar kesilmeye
başlandı.