Gürani Doğan Web Sitesi


 Ana Sayfa

 Biyografi

 Kitaplar

 Zakirlik

 Söylenceler

 Linkler

 İletişim
 

 Kamışlı Köyü
 

 Tarih

 Kültür

 Şairler

 Ziyaretler

 Söyleşiler

 Soy Ağacı

 
Fotoğraflar
 
 

Löbeti Türbesi

 

Ziyaret Yerleri

Köylülerce ziyaret edilen, adaklar adanılan, başında cem yapılan köyümüz halkının ziyaret ettiği tekkeler.

Bilal Ağa

Eyba’nın evin önündeki dut ağacının belli bir yeri ya da taş yığını falan yok. Körler Ağasını da onun yığdığı, gözleri ağrıyanların gelip ziyaret etmesi, toprak alıp gözlerine sürmeleri için yığdığı anlatılıyor.

Sivas ya da Malatya yöresinden Bilal Ağa diye bir dede gelmiş. Onun düşeği, yani onun ziyaret edilsin, diye yığdığı taşlardan oluşan ziyaret. Gözleri ağrıyınca Körler Ağasından toprak getirip hayvanların ağrıyan gözüne sürünce ağrıyan göz iyileşirmiş. Bazı insanlar kendi ağrıyan gözlerine sürerlermiş. Bir iki söylence var bu konuda. Körkü’ye yolcu getiren bir ticari taksi şoförü geceleyin geri giderken orada ateş yanarken görmüş ve Kamışlı köyünden tanıdıklarına, »Orada ne var ateş yanarken gördüm« diye anlatmış.

Yağmurun Ali’nin gelini Leyla anlatıyor: Gıdılının Satılmış’ın düğünü oluyor. Ben bir haftadır hastayım. Babam beni doktora götürecek. O gece rüyamda Acı Oluk Pınarının orada yolda yatıyorum. Bir dozer geliyor, beni tepeleyecek. Körler Ağasından bir sakallı gelip beni aldı, Körler Ağasının oraya oturttu. Bana »hadi geçmiş olsun« dedi. Uyandım ki bir haftalık hastalığımdan bir eser yok. Sabah babama iyileştiğimi söyleyip rüyamı anlattım.

Cenafar’ın Ziyaret

Hekimhan’ın Alvar Köyünden gelen Şah İbrahim soyundan yol dedelerimizden birisinin mezarı mıdır, yoksa düşek denilen taş yığması mı bilinmiyor. Ama oradan gelip adını ondan aldığı biliniyor.

Anlatılan odur ki, Cenafar Ağa Malatya yöresinde değirmencilik yaparmış. Bir yoksul bir torba ile azıcık buğday getirmiş. Tam değirmene koyacağı zaman başka birisi bir araba dolusu buğdayla gelmiş ve önceliğin kendisinin olduğunu söylemiş. Cenafar Ağa, torbayla gelen yoksula, »Sen biraz dur bunu göndereyim de senin işini öyle yapayım« demiş. Arabayla gelen adamın işini bitirip göndermiş. Sıra yoksula gelince, torbadaki azıcık buğdayı değirmene boşaltır ve adama sıkı sıkı tembih eder. »Çıkan unu çuvalına doldur ama şurayı kaldırma« Değirmen çalışır un dökülmeye başlar. Saatlerce un akar. Adam oraya yığar unu. Akşam olurken, »Benim buğdayım bu kadar değildi. Bunda bir yanlışlık var« diye Cenafar Ağanın tembih ettiği yere bakmış ki, iki kara yılan ağzından değirmene devamlı buğday boşaltıyor. Tabii yoksul adamı görünce kaybolurlar. Buğday da kesilir.

Sanırım 2001 ya da 2002 yılında Cenafarın ziyaretinin üzeri Hüsonun Ali önderliğinde çocuklarının katkısıyla kapatıldı. Köylünün yardımıyla yanına su getirilip çeşme yapıldı.

Kumo

Körkü Köyünden İrişfan Ağanın oğlu imiş. Günümüz insanlarının bildiği Mazin Ağanın, Abidin Ağanın büyük kardeşleri imiş. Asıl adı Hüseyin’miş. Biraz divane, yani saf olarak bildiğimiz tiplerdenmiş. Uzun Bektaş’ın evinin yanına, »Ben buraya tekke yapacağım. Güneyin Başı tekkesine gidenler buraya ziyaret etmeden gitmesinler« diyerek oraya taş yığmış. Uzun Bektaş evinin içine alıp yolu kapatmış. Yani evini genişletmiş. Uzun Bektaş rüyasında görmüş. Kumo, »Beni küçük görme, ben tepelenmek istiyorum,« demiş ve o günlerde öküzü ölmüş. Uzun Bektaş orayı gene eski haline getirmiş.

Güneyin Başı

Alaca’nın Çomar Köyündeki Yılkıcı Baba Tekkesinin bir kolu olarak biliniyor. Yılkıcı Baba Kamışlı Köyü çevresinde bir yerde bir savaş yapmış. Yaptığı bu savaşta kolunu kesmişler kaybettiği kolunu buraya gömmüş. Buraya Güneyin Başı Tekkesi adını vermişler. Bir başka söylenceye göre de, Yılkıcı Babanın kardeşi olduğu için Yılkıcı Baba Çomar Köyünde Güneyin Başı Kamışlı’da yüksek yerde karşı karşıya yatıyorlar.

Seyit Murat

Köyümüzde Veyis Çavuş’un evinde bulunan Seyit Murat köylülerimiz tarafından sevilen, adaklar adanan, yaz günleri fırsat buldukça yanında, yakınında, Abdal Musa cemleri yapılan bir yerdir. Hakkında hemen hiç bilgi yok diyebiliriz. Sadece birkaç kerameti anlatılır. Abdal Musa’nın Seraskerlerinden (Ordu kumandanı ya da askerleri yöneten) birisi imiş. Körkü Köyündeki Ağtepe ve Ağkaya’da Abdal Musa’nın Seraskerlerinden imişler. Abdal Musa; Anadolu’da bilinen ünlü evliyadır. Antalya Elmalı’da türbesi olan, hakkında kitaplar yazılmış büyük bir velidir. Bir Seyit Murat da Çorum’da, şehrin batısında üç saat mesafede Ovacık ya da Seydim Köyü olarak bilinen köyde cami bitişiğinde taştan yapılma kubbe altında eşi ve küçük çocuğu ile birlikte yattığı sanılan yer var. Büyük oğlu Hasan’ın da kıble tarafında bir türbede yattığı söyleniyor. Çok sayıda ziyaretçileri geliyor.

Çorum’un batısında yaya iki buçuk saatlik yerde Saraylı Köyünde bir çam altında yatan Selman Çelebi kabri var. Bir çam ağacının dibinde yatar ve Seyit Murat sülalesinden olduğu söylenir. Halkın ziyaretgahıdır. Belki de köyümüzdeki Seyit Murat orada yatan Seyit Murat’ın düşeği olabilir. Çünkü karısı ve oğulları orada yattığına göre ve sağlığında bu gibi ulu zatların da sevenlerinin olduğu yerlerde kendilerini ziyaret etmek isteyenler için onlara yakın olan yerlerde düşek yaptıklarına göre, olması mümkün. Köyümüzden Cullun Bektaş’ın ev tarafından Körkü’ye giderken orman içinden iki tane Abidin Ağa düşeği var. Abidin Ağa Çorum’ a bağlı Çağşak Köyünde mezarı var. Türbesi yapıldı.

Löbelti

Çorum İl yıllığı kitaplarında, Nöbeti Baba Dağı’nın yüksekliğini 1641 olarak verir. Adının neden Löbelti ya da Nöbeti olduğu hakkında bilgi bulamadım. Ama söylence olarak Hacı Bektaş Veli soyundan olduğu söylencesi anlatılır. Alaca’ya bağlı Yazır Köyünden, dedelerden olduğu söylencesi var. Ama konu aynı, sadece kimisi Hacı Bektaş’tan kimisi Yazırlı dedelerden olduğunu söyleyerek anlatır.

Konu şöyle anlatılır: Askerde iki arkadaş varmış. Birisi Hacı Bektaş evlatlarından, birisi Boğazkaleli beylerden. Aralarında hayli samimiyetlik kurulmuştur. Bir gün içki sofrasında sohbet ederken, birbirlerine, eşlerinin hamile olduğunu söylerler. Yani ikisinin eşi de hamiledir. »Öyleyse ikimizin eşi de hamile. Çocuklarımızın, biri oğlan biri kız olursa, kız olan oğlan olana versin. Evlenme yaşına gelince çocuklarımızı evlendirelim« der birisi. İkisi de kabul eder. Askerlikleri bittikten sonra sivil yaşamda da ilişkileri devam eder ve zamanı gelince, Hacı Bektaş Veli soyundan olanın kızı, Boğazkaleli beylerden olanın oğlu olmuş. Evlilik çağına geldiklerinde beylerden oğlan babası, Boğazkale’den kalkıp Hacıbektaş ilçesine varır. Olayı hatırlatır, çocuklarının evlenme yaşlarına geldiğini söyler. Oğlu için kızını Allahın emriyle ister. Hacı Bektaş soyundan olmasına rağmen, bir Sünni inancında olana sırf söz verdiği için hayır diyemez. Kabul eder ama kızını çağırıp olayı anlatır. Kızın adı Rabia’dır. Kız birşey söyleyemez. Zaman gelir, düğün başlar. Gelin alayı gelir. O gün Rabia Hacı Bektaş dergahına gider, »Ben senin soyundan birisi olarak Sünni inançlı bir kişiye nasıl varırım. Sadece babam söz verdi diye ses edemiyorum. Benim elimi bir yabancının eline değdirme.« diye dua eder. yalvarır, ağlar. Ertesi gün gelin alayı, telli duvaklı gelini ata bindirip yola çıkarlar. Gelin alayı Mucur İlçesine gelince, bir atlı gelir. Damadın öldüğünü haber verir. Oğlanın babası, »Benim bir oğlum daha var. Gelini ona alıyorum« diyerek gelin alayının devam etmesini ister. Birkaç saat sonra bir atlı daha gelir. Gene, ikinci damadın da öldüğünü haber verir. Oğlan babası üçüncü oğluna alacağını söyler ve gelin alayı şimdiki Löbelti’nin olduğu yere gelince, üçüncü oğlanın öldüğünün de haberi gelir. Orada gelin attan iner ruhunu hakka teslim eder ve hemen oraya defnederler.

Eskiden beri her yıl Haziran ayında, ırgatlık başlamadan önce, çevre köyler anlaşarak belirledikleri bir günde Löbelti’ye giderler, »Eskiden 8-10 köy birden çıkardı« diye anlatır yaşlılarımız. Çıkmak ise, sabah erkenden gidip, orada herkesin bir yere konar. Getirdiği koyun, keçi, tavuk her neyse keser yer ve komşu köylerden tanıdıklarını davet eder. Erkekler bir yere toplanır muhabbet meclisi kurulur. Birkaç tane bekçi tayin edilir etrafa göz kulak olmaları için. Akşam üzeri yola çıkarlar, karanlık olduğunda herkes evindedir.

Eskiden uzak köylerden gelenler, yakın köylerde bir gün yatar ertesi gün kendi köylerine giderlermiş. Genç kızlar, genç oğlanlar günlerce önceden heyecanla o günü beklerlerdi. Elbiseler, takılar o gün için hazırlanırdı.

Kara Baba

Beşkız Köyünün ve Çarşıderesi Köyünün arazisi içinde küçük bir tepe üzerinde taş yığınından ibaret bir yerdir. Hemen her yıl Kamışlı Köyünden ziyarete gidenler olur. Hakkında ayrıntılı bilgi yok. Çorum’da şehrin doğusunda bir, bir buçuk saat mesafede Aliki Köyünde ahşap bir türbede yatan Kara Baba adında bir şahsiyetin olduğu biliniyor. Türbesinde eyer şeklinde bir taş var. Çevre insanları tarafından ziyaret ediliyor.

Küçük Afşar Köyünde de bir Kara Baba türbesi var. Köyümüzdeki Seyit Murat gibi üzeri kapalı, içi döşeli, hakkında ayrıntılı bilgi yok. Asıl Kara Baba hangisi, düşeği hangisi bilinmiyor.

Halil Baba

Tıkman Köyü sınırları içinde olan gene Kara Baba gibi taş yığını halindedir. Hakkında hiç bilgi olmayan tekkelerden biridir. Körkü ve Kamışlı köyleri bazen beraberce ziyarete giderler. Aygar sultanlarının, Aygar Dağındaki tekke ve türbelerin rehberi olarak, önderi, yol göstereni olarak bilinir.

Tokuş

Ankara’nın Çorum tarafında, delice topraklarında, İnegazili, Yenice, Faraşlı, Şahçalı gibi köylerin bulunduğu bölgede bir tekkedir.

Almanya’nın Köln şehrinde bir cemde rastladığım Tokuş’un yakın köylerinden bir kişi, Tokuş’un, doğu yöresinden Erzincan, Erzurum taraflarından genç bir delikanlı iken geldiğini, burada halk kendisinin kerametlerini görünce bırakmadığını, ölünce de buraya şimdiki yerine defnedildiğini anlatmıştı.

Tokuş Tekkesi için İmam Hasan derler. Tokuş’un kurtları olduğuna inanılır, Tilkiden biraz büyük süt beyaz renkte kurtları olduğu söylenir. Tokuş ile ilgili bir çok kerametler anlatılır.

Abidin Ağa

Çorum’a bağlı Çağşak Köyünde Tekkesi olan Abidin Ağa. Çağşaklı Abidin Ağa olarak bilinir. Doğumu bilinmiyor ama ölümü hicri yıl olarak 1320-1330 arası olduğu bilinmekte. Köyümüze gelip gittiği biliniyor, Köyümüzdekilerin, Yağmurun Hürdes olarak bildiği, Haydar Hoca’nın eşinin (benim anneannem) doğduğu gün 1900 yılında Yağmurevlerindeymiş ve Yağmurun Hürdes’in adını Abidin Ağa koymuş. (Doğrusu Firdevs). Köyün kuzey batısındaki Körkü yolu üzerindeki Abidin Ağa denilen tekkeyi onun »Beni sevenler, beni ziyarete gelmek isteyenler, burayı ziyaret etsin« diyerek oraya taş yığmış. Onun düşeği olarak bilinir. Köylünün oraya gidip kurban kesip muhabbet ettiğini biliyoruz. Adak adayanlar, Çağşak Köyüne gidebiliyor ama köyümüzün yakınındaki yere de gidip kurbanını kesebiliyor. Kimileri ona günümüzün Celal Abbası idi diyorlar.

Abidin Ağayla ilgili bir çok kerameti anlatılır.

Körkü’ye yukarıdan gidilen yol üzerinde bir Abidin Ağa Tekkesi var. Sadece taş yığını ve kesilmeyen, korkudan kimsenin kesemediği uzayıp gitmiş meşe ağaçları. Burasını da Abidin Ağa, »Bana gelmek isteyip de gelemeyen buraya gelsin« diyerek taş yığar. Körkü ve Kamışlı halkı ortaklaşa oraya gider kurbanlar keserler ya da Abidin Ağaya adağı olan oraya gidip keser. Ama son senelerde ulaşım araçları çoğaldı. Herkes doğrudan Abidin Ağanın mezarına gidiyor.

Arif Ağa

Mehmandı Köyünden, Sabıroğlu Ocağından bilinir ama aslında İspiroğlu Ocağındandır. Eskiyapar’da İspiroğulları denen kabile varmış ama Arif Ağagil onlara karışmıyor.

Sungurlu’dan Ankara’ya giderken 8 ya da 10 km sonra sol tarafta küçük bir tepe üzerinde türbesi var. Türbenin içinde mezarı var. Son yıllarda türbenin yanına bazı binalar, kurban kesme yerleri yapıldı. Su getirilip güzelleştirildi. Alevi, Sünni herkes gelir, adaklar adar, dilekler dilerler. Birçok kerameti anlatılır.

Arif Ağanın sağlığında, Tatlı Köyünden birisi harman zamanı kağnı ile sap getirirken kötü bir yerden geçerken; »Arif Ağa yardım eyle kağnım devrilmesin« diye yalvarır. Kağnı oradan geçer düz yola çıkar, serbeste çıktığı için »Arif Ağa kıçına diken batmasın« deyip alay eder. On adım gitmeden mandalar yere yıkılır, kağnı devrilir. Kendisi gelir Arif Ağaya durumu anlatır, özür diler, kurban keser.

Felç olan insanlar ilk günlerde oraya gelir. Orada »Pabuç« var onu sürerler. Böylelikle İyileşeceklerine inanırlar. Söz konusu Pabuç halen orada bulunmaktadır.

Tapırdaki At İzi

Köyümüzün karşısında, ormanın içinde, normal bir taşta gerçek at nalı izidir. Hızır’ın atının izi olarak bilinir. Adak adayanlar, çörek yaparak gidenler oluyor.

Son dönemlerde Potuk Yusuf Dedenin de mezarda kurbanlar kesilmeye başlandı.

 

Veyis Şahindokuyucu ● Cemden Deyiş